twenty one

1K 91 59
                                    

"bu akşam dışarıya çıkalım mı?"

güne taehyung'tan gelen bu beklenmedik soruyla başladığımdan dolayı oldukça telaşlı sayılırdım.

geçen seneki jungkook her akşam dışarıya çıkıp eğlenmekten zevk alırdı. takılar takıştırır, bedenini sergilemekten kaçınmadığı için belini sıkıca saran gömlekler ve bluzlar her daim elinin ilk gittiği parçalar olurdu ve güzel kokular süremeye bayılırdı. parlak ve uzun bukleleri çaba göstermesine bile gerek kalmadan inanılmaz bir ahenkle alnına dökülürdü.

şimdi ise hangi ara verdiğimi fark etmediğim kiloların beni fazlasıyla cılız göstermesinden rahatsızlık duyuyordum ve aynada kendime bakmaya katlanamıyordum. elime gelen ilk şeyi giyip bedenimi oldukça kapatmayı hedefliyordum. gürültüye katlanamıyordum ve taehyung televizyonun sesini birazcık fazla açsa bile hemen kumandaya uzanıp kapatmaya çalışıyordum. saçlarım eskisi kadar güzel değildi ve son zamanlarda o kadar çok dökülmüştü ki her yerde kendi saçlarımı görmekten bıktığım için onları kısacık kesmek istiyordum.

taehyung dışarı çıkmayı teklif ettiği ilk an bir cevap vermemiştim ancak aklımdan reddetmek geçmişti. kendi isterse giderdi ve ben de öylece yatıp geceyi gündüz ederdim. yine de biraz düşünmek için kendime zaman verdim. belki bu karamsar havadan çıkmak için yapmam gereken şey artık üzerime gelmeye başlayan duvarlardan biraz uzaklaşmaktı.

her günüm aynıydı. her gün aynı pencereden bakıyor, aynı kupadan kahve içiyor, sigaramı yakmak için aynı çakmağı kullanıyor ve ikili koltuğun aynı köşesinde oturuyordum.

bu yüzden konfor alanımdan çıkmaya karar verdim. taehyung henüz nereye gideceğimizi söylememişti ancak çok da önemli değildi. hızla oturduğum yerden ayaklanıp mutfağa, onun yanına ilerledim. mutfak penceresine sırtını dayamış, erimiş ve peşinde sadece çamur bırakmış karlara bakıyordu. seslenmeden önce durduğum yerden sırtını izlemeye başladım.

ona hala çok aşıktım.

her sabah şiş suratı, açmakta zorlandığı gözleriyle mutfağa geliyordu ve paketinden bir sigara çıkarıp sanki acelesi varmış gibi tutuşturuyordu. daha fazla aşık oluyordum. duştan çıktığında, saçlarından akıp omzunu ıslatan damlalar kalın ve kaslı kollarından akıp gidiyor, teni her daim sıcacık görünüyordu ve ben daha fazla aşık oluyordum. bazen farkında olmadan bana fazlasıyla yakın davranıyor, parmak uçlarını tenimde, saçlarımda hissediyordum ve neredeyse nefesim kesilecek gibi oluyordu. her daim şikayet ettiğim boş bakışları arada sırada ortaya çıksa da sorun değildi. uykuya dalmadan önce onun yüzünü görüyor ve uyandığımda karşımda onu buluyordum. sorun değildi.

geniş sırtının izlerken aklımdan geçen tek şey taehyung'un bir kıvrımına dokunmak için çıldıran parmaklarımdı. ona her istediğimde, çekinmeden dokunmayı arzuluyordum. kalın ve kaslı kollarına sarılmak eminim ki dünyadaki en iyi hislerden biri olurdu.

mutfakta olduğumu belli etmek amacıyla hafifçe öksürüp yanına adımladım. sanırım ilk andan beri kapıda dikildiğimi biliyordu çünkü irkilmedi. başını hafifçe bana çevirip belli belirsiz bir gülümseme sundu.

"bu akşam nereye gideceğiz?" küçük gülümsemesi bunu dememle büyümüştü. "demek gelmeye karar verdin.."

"eğer beni buna değecek bir yere götürürsen neden olmasın? evet, nereye gidiyoruz," dedim yanındaki yerimi aldıktan sonra. aslında epey yakınında duruyordum ve boynundan yayılan parfümünün kokusu yüzünden yutkunmak zorunda kaldım. hafif baharatlı ve oldukça erkeksi kokuydu. bu kokuyla sarmalanmak istiyordum.

onun gibi kokmak istiyordum.

"yeni açılan bir gece kulübü." taehyung da benim gibi cama yaslandı ve kollarını göğsünde birleştirdi. "birkaç arkadaşım gelecek ve.. benimle gelsen güzel olur diye düşündüm, hm? özlemişsindir."

in my feelingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin