eleven

1.2K 162 26
                                    

sonunun ne zaman geleceğini bilmediğim kabusları görmeye başladığım ilk ana gitme şansım olsaydı, bunu durdurmak için elimden gelen her şeyi yapardım.

hayatım yaşadığım kazadan sonra ikiye ayrılıyordu. açık olmak gerekirse öncesini hatırlamıyordum. neler yapmayı sevdiğimi, annemle geçirdiğimiz günlerimi, okulda olan herhangi bir olayı hatırlamıyordum. sanki doğmuştum ve ilk uykumu aldıktan sonra gözlerimi açtığımda o okul otobüsün içinde sıkışıp kalmıştım.

o an hiçbir şey hissetmemiştim. şoktan olsa gerek sırtımdaki cam parçaları bir hiçmiş gibi geliyordu ve koltuğun altına sıkışan sol bileğimden haberim yoktu. algılayabildiğim tek şey suratıma çarpan yağmur damlaları ve kulağıma çalınan bağırış sesleriydi.

birileri gelip bizi kurtarana dek gözlerimi kırpmamıştım. en yakın arkadaşım olan mijeong yanımda oturuyordu. kazanın olduğu ilk anlarda onunla konuşuyorduk. ona bizi gelip kurtaracaklarını, çıkarılana kadar benimle konuşmasını söylüyordum ve sağ elimle eline tutunmuştum. bana cevap vermiyordu. sadece yüksek sesle, hıçkırarak ağlıyordu ve canının ne kadar çok yandığından bahsediyordu. şaşırmıştım. onun canı bu kadar yanıyorsa benimki neden hiç yanmıyordu? sanırım hiç yara almamıştım.

dakikalarca ağladı. çıkmak istediğini söyledi. elimden gelen tek şey eline tutunmaktı ancak, ne kadar süre geçtiğinden emin değildim, kulağıma ambulans sesleri geldiğinde mijeong çoktan susmuştu ve ben de yorulduğu için durduğunu düşünmüştüm.

çok fazla yağmur vardı. saçlarım gözlerimin üstünü kapattığından hiçbir şey göremiyordum ve bir elimle onun eline tutunduğumdan saçlarımı geri çekemiyordum. sol elimin varlığını ise neredeyse unutmuştum.

kurtarma ekibi kaza alanına yaklaştığında, sanırım çok fazla kan kaybettiğimden dolayı bilincim gitmişti. uyandığımda ise bir hastane odasında, yatağa yüzüstü yatırılmış bir şekilde neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. vücudumda ağrımayan tek bir nokta bile yoktu. saç diplerim sızlıyor, sol bileğim koptuğunu düşünüyor ve sırtımdaki onlarca dikişin acısını iliklerime kadar hissediyordum.

annemin söylediğine göre bir hafta hastanede kalmışız. bana ağrı kesici yapmaları için yalvardığımdan ve her serum sonrası ilacın etkisinden uyuduğumdan zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım ancak her gece, bu yaşıma kadar süren kabuslar görmeye başlamıştım.

gözlerim hep kapandığında o yolda, yağmurlu bir havada o otobüsün içinde mijeong'un elini tutuyordum. bana eve gidene kadar onun öldüğünü söylememişlerdi. öğrendikten sonra ise her şey daha kötü olmuştu. günlerce okula gitmemiş, ağzıma tek lokma yemek koymamıştım. sadece ilaçları içiyor ve uyuyordum. doktorumun psikiyatriye gitmem için ısrar ettiğini biliyordum ancak onu da reddetmiştim. bileğim için fizik tedavi görmem gerekiyordu, görmemiştim. belki de bileğimi tam anlamıyla kullanamıyor oluşum bu yüzden.

henüz 9 yaşındaydım ve neyin ne olduğunu bilmiyordum.

günlerdir gördüğüm yeni bir kabusum vardı.. taehyung'la ilgili. her seferinde onu evinde, kafasına silah dayanmış bir şeklide buluyordum ve silahin sahibi ise kapıdaki sivil polisti. bağırıyordum, bırakması için yalvarıyordum ama sesim çıkmıyordu. adım atamıyordum. sadece ağlıyordum.

odamda uyuyamadığım ve koltukta uyumanın daha iyi olabileceğine karar verdiğim bir gecede, yine aynı rüyanın içindeyken beni uyandıran şey yüksek sesli bir gürültü olmuştu. uyandığımda kalbim öyle hızlı atıyordu ki, kulaklarıma yaptığı basınçtan dolayı ilk birkaç saniye kalp atışı dışında hiçbir şey duyamadım. yüzüm yaşlarla dolmuştu. kendime oturma odasında olduğumu hatırlatmaya çalışır gibi yastığı kavrarken, sakinleşmemin ardından durmadan çalan kapıya doğru adımladım. bu saatte kim olabilirdi ki?

in my feelingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin