twenty

1.3K 121 37
                                    

"üşüyor musun?" bu soru taehyung'tan gelmişti. ona cevap olarak olumsuz bir mırıldanma sunarken mutfağın küçük camından yavaş yavaş bütün mahalleyi etkisi altına almaya başlayan kar yağışını izliyordum. ağaçların üstü şimdiden beyaza bürünmüş olsa da ev işlek bir caddeye üzerinde olduğundan yerler çamurlu görünüyordu.

sigaramadan bir nefes daha alıp başımı duvara yasladım. bu sırada taehyung yanımda bitmişti ve elinde tuttuğu küçük battaniyeyi omuzlarıma bırakıyordu. "üşüyormuşsun gibi geldi."

"ev çok sıcak zaten, neden üşüyeyim?" yine de battaniyeyi bırakmadım. bu battaniye gece koltukta uyurken üzerime aldığımdı ve kumaşı o kadar yumuşaktı ki dokunmak bile iyi geliyordu.

"bu aralar yetersiz besleniyorsun ve içimden bir ses üşüyor olabileceğini söyledi." dakikalardan nereye baktığımı merak ettiğinden yanıma sokuldu ve tıpkı benim gibi yağan karı izledi. "kar yağıyormuş demek ki."

"evet." ve bir süre konuşmadık. sigaram çoktan bitmişti. kat kat giyinen, arabaların üstündeki karlara dokunan ya da hiçbir şekilde etrafla ilgilenmeyip yoluna devam eden insanları izlemeye başladım.

her birinin farklı bir hayatı vardı. farklı hikayeleri. savaşları, başarıları ve yenilgileri. kimi günü akşam edip yatağa girmek için dakika sayıyordu, kimi de sabahın köründe kalkıp işe gitmek zorunda olduğu için küfür ediyordu.

ben ise içimde büyüyen boşluğa bir anlam yüklemeye çalışıyordum. uyumak, yemek yemek, duş almak gibi basit işleri bile istediğim için değil, sanki sırf zorunda olduğum için yapıyordum. bir şeyleri düşünmeyi bırakmıştım ve koltuğa oturup saatlerce duvarı izlesem bile aklımdan hiçbir şey geçmezdi.

ben sadece var oluyordum.

"kahvaltı hazırladım." taehyung ne ara yanımdan gitmişti hiç farkında değildim ve bir anlığına beni kendime getiren seslenişi için mutlu hissetmiştim. zihnimdeki boşlukta kaybolup gidecektim.

masaya doğru ilerlediğimde diğer günlere kıyasla biraz daha uğraştığını fark ediyordum. en azından ekmek ve reçelden başka şeyler yediğini öğrenmiştim.

tabağıma koyduğu omlete göz attım. yumurta genellikle tercih ettiğim bir şey değildi. içine tadını alamayacak kadar ürün koyup pişirince daha katlanılır bir hal alıyordu ancak buna da burun kıvıracak değildim. sonuçta o kadar uğramıştı ve.. kaba olmak istemiyordum.

"yumurta sevmiyor musun?" tabağa attığım tuhaf bakışları fark etmiş olacak ki kendi önündekileri yemeye başlamadan önce bana döndü.

"ilk tercihim olmaz."

"istemiyorsan yemek zorunda değilsin. başka bir şeyler yapmamı ister misin?"

ikna olduğum bir şey vardı ve bu da taehyung'un deli oluşuydu. tanrı aşkına! neden benimle ilgileniyordu?

her şey o günden sonra başlamıştı. hangi gün mü?

beni öptüğü gün!

geri dönülemez bir sinir krizinin eşiğinde olduğumu düşünüyordum. kıyafetlerim yerde, saçlarım birbirine girmiş ve nefesim ise sanki kilometrelerce koşmuşum gibi düzensizdi. bedenim ne ara onun kolları arasında bitmişti hatırlamıyordum.

onu ilk gördüğüm andan beri öpmek istediğim inkar edilemez bir gerçekti. yumuşacık görünen dudaklarını benimkilerle birleştirirken parmaklarım saçlarında dans etsin ve belim onun ince parmakları tarafından sarılsın istiyordum ancak bu sadece bir istekti. kendime engel olmayı bilmiştim. o gece bile, aramızda ufacık mesafe bile yokken bile kendimi geri çekebilirdim. taehyung buna engel oldu.

in my feelingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin