twenty two

803 97 53
                                    

hikayeyi kurgulamaya basladigim ilk gunden beri yazmak icin en en en heyecanli oldugum bolum buydu ve sonunda yazdim. iyi okumalar🩷

-

"kim taehyung, sen bu hayatta tanıdığım en bencil adamsın."

taehyung'un geri gelmeyeceğine ikna olduğum gün, ki bunun için neredeyse iki gün beklemem gerekmişti, bazı şeyler anlam kazanmaya başlamıştı.

taehyung ondan gidemediğimi fark etmiştim ve benden gitmeye karar vermişti.

gece kulübüne gittiğimiz gecenin sabahında evde tek başıma olduğumu anladığım an aklımı kaybedeceğimi düşünmüştüm. nereye gitmişti? neden gitmişti? birkaç saat öncesinde beni bırakmayacağına söz veren adam nasıl olur da giderdi?

bu sorulara cevap bulamıyordum. ona ulaşabilecek olduğum tek yer telefonuydu ancak o da hiç şaşırmayacağım bir şekilde kapalıydı.

taehyung'a öylesine yabancıydım ki ulaşmam imkansızdı. giderdi. taehyung zaten istediği zaman giderdi ve ondan haber alabilmem için istemesi gerekirdi. istemiyordu.

yine de iki gün boyunca belli saatler aralığında onu aradım. her seferinde içimdeki küçük umut ışığına tutundum ve belki de telefonun ucunda onun sesini duyarım umuduyla aradım. gerçi.. açsa ne diyecektim ki?

neden gittiğini sorsam söylemezdi. geri dönmesi istesem.. bu biraz komik olurdu çünkü benim için mi geri dönecekti?

iki günün sonunda çağrı bir kere daha sesli mesaja düştüğünde bir gün telefonunu açacağı düşüncesine tutunarak içimdeki her şeyi söylemeye karar verdim.

"kim taehyung, sen bu hayatta tanıdığım en bencil adamsın." sesim titremişti ve ben şimdiden bu konuşmayı nasıl bitireceğimin hesabını yapıyordum.

"ne istiyorum biliyor musun? hakkında sadece adını merak ettiğim o günlere dönmek istiyorum. uzaktan hiç canımı yakmayacak gibiydin. yanımdan geçip gidiyordun, bir kere bile kafanı kaldırıp etrafına baktığını görmezdim. yakınında dururdum ama o kadar kendi halindeydin ki fark etmiyordun," dedim tek nefeste ve yaşlarla dolan gözlerimi sıkıca kapatıp birkaç damlanın yanaklarımı ıslatmasına izin verdim.

o günleri hatırlamak canımı hiç tahmin etmediğim kadar yakmıştı.

taehyung zararsız görünüyordu çünkü ulaşılmazdı. kusursuz suratına bakıyordum ve fazlasını arzu etmiyordum. eğer zamanı durdurabilseydim uzaktan öylece onu izlerdim. sadece.. sadece adını merak ediyordum. kendi kendime bir oyun bulmuştum ve imza kağıdı dolaşırken kaçıncı sırada oturduğunu sayıp listede bulmaya çalışırdım. hiçbir zaman tutturamazdım çünkü taehyung imza atmıyordu bile.

"nasıl bu kadar kolay kalbimi kırıyorsun? karşında bir insan değilmiş de.. sanki-cansız bir nesne duruyormuş gibisin. sana baktığım her bir saniye gözlerinde biraz olsun şefkat aramaya çalıştım. farkında değildin, ama yalvardım sana ben taehyung. bütün gururumu ayaklarımın altına alıp çiğnedim ama sen-sana karşı hissettiğim her şeyi, bütün şefkatimi, umudumu, tutkumu, sevgimi.. parmaklarının arasına aldın ve sanki hiçbir şeymiş gibi paramparça ettin." yaşadığımız her bir an tıpkı film şeridi gibi gözlerimin önünden geçerken en çok da kendime üzülüyordum. "ben her bir ana hayatım buna bağlıymış gibi tutunurken sen yok saydın."

taehyung bana bunları yaparken belki de çok fazla üzülmemişti ama ben nasıl bunu kendime yapmıştım? zaten her bir zerresi yara bere içinde olan bu çocuğa nasıl kıymıştım?

belki de bunun için kendimi asla affedemeyecektim.

"kolum kesildiğinde nasıl korkmuştun hatırlıyor musun? ya da-ya da cebime uyuşturucu koydukları gece. ben çok net hatırlıyorum çünkü sen kendin için korkmuş olsan bile sanki benim başıma bir şey gelecek olması dünyanı yok edermiş gibi davranmıştın.

in my feelingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin