seventeen

1K 131 51
                                    

duygularımı anlamakta ve adlandırmakta zorlandığım günler yaşıyordum.

her günüm aynıydı. kabus üstüne kabus gördüğüm berbat bir uykudan uyanıyor, vücudumdaki ağrılara biraz olsun iyi gelir umuduyla sıcak bir duş alıyor ve günün geri kalanında beni ayakta tutmasını umduğum bir bardak acı kahveye acele ile sarılıyordum. dışarıdaki hava beni ilgilendirmiyordu bile çünkü bu evin içinde, bu dört duvarın arasında her gün aynı mevsimdi. içimdeki soğukluk beni öylesine etkisi altına almıştı ki ne kadar kalın giyersem giyerim ısınamıyordum. parmak uçlarım her daim soğuktu.

o olaydan sonra taehyung birkaç gün ortalarda görülmemişti. benim uyuduğum saatlerde eve geliyor, uyandıktan hemen sonra ise kapının kapanma sesini duyuyordum.

onu anlamaya çalışıyordum. gerçekten hem de. yaptığımın yanlış olduğu su götürmez bir gerçekti ve ben zaten bunun için yeterince, hatta fazlasıyla, pişmandım. bir anlık şeytana uymuş olsam da bunun sebebi tamamen taehyung'un yarattığı gizemli havasıydı. sırf odasına girdim ve birkaç eşyasına baktım diye böyle davranılmayı hak etmemiştim. eğer.. eğer gelip bunun hoşuna gitmediğini ve bir daha yapmamam gerektiğini söyleseydi zaten ben ömrümün sonuna kadar odasının önünden bile geçmezdim. ama o taehyung'du ve her zamanki gibi en zoru tercih edip benimle iletişimi kesmişti.

ayrıca bir de seokjin durumu vardı. o gün gelip verdiği tepkiyi hak ettiğimi, yaptığım şeyin ahlaksıztan başka bir sey olmadığını söyleyip durmuştu. eğer buna yetecek gücüm olsaydı onu bulduğum ilk yerde öldürürdüm ama kendimi fazlasıyla güçsüz ve savunmasız hissediyordum.

bu yüzden de taehyung'un eve gelmediği, onu görmeden geçirdiğim bu üçüncü günün sabahında kararımı vermiştim. taehyung ne derse desin, isterse beni bir yere kapatmakla tehdit etsin, bu evden gidecektim. yanıma aldığım birkaç parça eşyayı çoktan toplayıp küçük çantama koymuştum bile. artık bu denli küçük görülmeye, dikkatle alınmamaya tahammül edemiyordum.

ben evden ayrılmadan önce mutfakta son sigaramı içiyordum ki tam o sırada anahtar sesi duydum ve taehyung'un geldiğini anladım. bir anlığına paniğe kapılmıştım çünkü onu günlerdir görmüyordum ancak bu panik onu mutfak kapısında görene kadar sürdü çünkü taehyung benim aksime hiç de mahvolmuş gibi durmuyordu. aksine, teni sanki her zamankinden daha canlı, kıyafetleri fazlasıyla göz kamaştırıcıydı ve uzayan saçlarına şekil vermek için ayna karşısında uğraşmış gibiydi.

bir de üç gündür aynı şeyleri giyen kendime baktım. giydiğim kalın pijamanın dizleri çıkmıştı.

mutfağa girip beni gördüğünde şaşırmadı. bir saniyeden bile daha kısa süren bakışmamızın ardından dolaba gidip yarısı dolu olan reçel kavanozuna uzandı.

konuşma yapmanın tam sıradaydı.

"taehyung, konuşabilir miyiz?" günlerdir kimseyle konuşmadığımdan dolayı kısık çıkacağını düşündüğüm sesim tam aksine oldukça temiz ve gür çıkmıştı. böyle devam edecektim.

ondan herhangi bir cevap alamasam da tabağa koyduğu iki dilim ekmek ve diğer elinde tuttuğu reçel kavanozuyla masada yerini alması beni dinleyeceğinin göstergesiydi. yine de yüzüme bakmıyor oluşu beni sinirlendirmişti.

bu öfkeyi içimden atamıyordum. ona karşı, kendime karşı, seokjine karşı ve içinde bulunduğumuz bu saçma duruma karşı öylesine öfkeliydim ki bunu asla bastıramıyordum. sanki beni canlı canlı yemeye başlamıştı ve artık canımı yakıyordu. üstelik.. dışarıyı vurma fırsatı bile yakalayamamıştım.

"özel eşyalarına izin almadan dokunduğum için üzgünüm," diye başladım sözlerime. o bana bakmasa da ben direkt olarak gözlerine bakıyorken bu cümlem karşısında dalga geçer gibi kıvrılan dudaklarına şahitlik ettim.

in my feelingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin