eighteen

1K 119 30
                                    

"taehyung, gerçekten-tanrım! eve gidebilir miyiz?"

eve en yakın hastanenin acil kapısından girerken bile onu geri dönmeye ikna etmeye çalışıyordum ama boşunaydı. taehyung asla vazgeçmeyecekti.

kolumdaki küçük kesikleri temizleyip sararken daha iyiye gitmemesi durumunda hastaneye gideceğimizi söylediğinde ona inanmamıştım. sonuçta ölüm kalım meselesi olmadığı sürece evden çıkmıyordu ve bunun için mi tehlikeye atacaktı?

yanılmışım.

bana göre her şey yolundaydı ancak taehyung, olayın ertesi günü, henüz güneş bile doğmamışķen ikimizin de uyanık olmasını fırsat bilip pansuman yapmak istemişti. bandajı açtığında bana göre kötü giden bir şey yoktu. küçük kesikler gayet de olması gerektiği gibi iyileşiyordu. en azından buna inanmak istediğim için canım acısa bile sesimi çıkarmamıştım ama taehyung ikna olmamıştı. yaralara birkaç saniye bakışını ve ardından masanın üstünde duran araba anahtarını kavrayışını hatırlıyordum.

"gidiyoruz," demişti.

ve biz de gelmiştik.

"jungkook, eğer gerekli görmeseydim şu an burada olmazdık. lütfen itiraz etmeyi bırakır mısın? mikrop kaparsa daha kötü olacak." triyajdaki hemşirelerin yanına ilerlemeden önce söylediği son şey buydu. beni sürüklemesine izin verdim. sadece bir an önce buradan gitmek istiyordum.

"merhaba, şöyle oturun. şikayetiniz nedir?" koyu ve kısa saçlara sahip olan hemşire önüne bir hasta formu çekmeden önce hafifçe gülümsedi.

"koluma pansuman yapılması gerekiyor," dedim hiç beklemeden ve gevşek duran bandaji açtım. bu işin uzamasını istemiyordum.

hemşire önce hemen yanımda duran taehyung'a, daha sonra da ona uzattığım koluma baktı. "bu nasıl oldu?"

bu halimiz hemşireyi şüphelendirir miydi bilmiyordum ancak bir süre ikimiz de konuşmadık. dönüp taehyung'a baktığımda tırnaklarındaki etleri koparmakla meşgul olduğunu gördüm.

"ayna kırıldı," dedim basitçe ve yeni taktığı eldivenleri yanındaki çöpe atışını izledim. sonrasında önündeki kağıda bir şeyler yazıp taehyung'a uzatmıştı. "dikiş gerekebilir, kırmızı alana gidin."

dikiş atılması demek iz kalması demekti.

aman ne güzel! vücudumdaki izlere yenileri geliyor.

taehyung duraksamamı dikkate almadı ve kağıdı katlayıp cebine koyarken belimden destek olup beni yürütmeye başladı. yürüyemediğimden değil, ben iğneden korkardım ve o da rengimin atmış olmasından bunu anlamıştı sanki.

"taehyung eve gitsek olmaz mı? ben-ben gerçekten istemiyorum bunu. kendi kendine iyileşeceğinden eminim." zaten acımıyordu bile! boşuna boşuna hastaneye gelip insanları meşgul etmenin ne gereği vardı ki?

"gidemeyiz, üzgünüm. en azından doktor kendi ağzıyla bir sorun olmadığını söyleyene kadar gidemeyiz."

doktor asla böyle bir şey söylemedi.

hatta sedyeye oturup kolumu gösterdiğim an bana kızmaya başladı.

"olduğu ilk an gelmeliydiniz," dedi yüksek sesle. "neden beklediniz? cam kesikleri sandığınız kadar basit kesikler değildir. sinirlere zarar vermiş olabilir, sizin göremediğiniz küçük parçalar derinin içine girmiş olabilir. canına mı susadın?" orta yaşlarda olduğuna emin olduğum kadın doktor çatık kaşlarıyla kolumu incelerken bedenimi saran korkuya engel olamadım. gerçekten sinirlere denk gelmiş olabilir miydi? ama ben kolumu hissediyordum!

in my feelingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin