twenty three

714 88 32
                                    

kim taehyung nasıl bir adamdı?

kim taehyung korkusuz bir adamdı.

eğer istediği bir şey varsa onu elde edene kadar çabalardı ve önüne çıkan hiçbir engel onu korkutmazdı. çıplak yumrukları vardı. çoğu zaman hiçbir şeyin onu durduramayacağına inanırdı ve gözünü karartırdı. ifadesizlik maskesinin altına sakladığı cesur kişiliği onun için bir tür zırh gibiydi, belki de çeliktendi. kaçmazdı ya da kovalamazdı.

peki kim taehyung gerçekte nasıl bir adamdı?

bakarsanız, kim taehyung korkak herifin tekiydi.

sahip olduklarını kaybetmek onu öylesine korkuturdu ki bir süre sonra bu sorumluluk duygusunu reddetmişti. ne zaman başı belada olsa korkusuz bakışlarını kuşanırdı çünkü zarar görmekten korkardı. çabalamaktan ve başaramamaktan korkardı.

kim taehyung şu an iki eliyle sıkıca direksiyonu kavrarken en çok da jungkook'a yetişememekten korkuyordu.

ayağını bir an olsun gazdan çekmedi, kırmızı ışıkları umursamadı ve gözlerine dolan yaşların görüşünü engellemesine izin vermedi. bir yandan da durmadan jungkook'u arıyordu.

"hadi, hadi..," diye mırıldandı kendi kendine. eve neredeyse varmış sayılırdı ve bundan on dakika öncesine kadar jungkook'la iletişimdeydi ancak hattın bir anda kesilmesi onu tahmin edemeyeceği kadar büyük bir endişeye sürüklemişti.

bütün bedenini ele geçirmiş olan pişmanlık yüzünden kendine ağlamayı bile çok gördü? zarar görmesinin bütün sebebi kendisiyken jungkook'un canı yandığı için bir de utanmadan ağlayacak mıydı?

jungkook ona defalarca kez şans vermişti. gözlerinin önünde yok olup giderken bile çırpınışlardan vazgeçmemiş, dipsiz bir kuyu gibi olan göğsünde taehyung için bir umut çiçeğinin filizlenmesine izin vermişti.

bu dünyada belki de jungkook hak etmeyen tek insan taehyung'tu.

taehyung bu düşünceyle gaza biraz daha asıldı birkaç dakika sonra evin önündeydi.

zaten yeterince zaman kaybetmişti. bu yüzden arabadan çıktığı an kapıyı bile kapatma gereği duymadan merdivenlere yöneldi. onu bekleyen görüntüden deli gibi korkuyordu. aynı şeyleri bir kez daha yaşayacak olduğu gerçeği iliklerine kadar titremesine sebep oluyordu ve cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı açarken dizlerinin üstüne düşmemek onun için çok zordu.

içeriye girdiği an jungkook'u gördü. gözleri kapalı, teni her zaman olduğundan daha solgun bir halde, kendi kanıyla boyanmış parmakları güçsüzce yarasının üzerinde baygın bir şekilde yatıyordu.

taehyung onu duraksatacak hiçbir şey için vakti olmadığını farkındaydı ama zihnine dolan anılar göğsünün korkuyla yükselmesine sebep oldu.

şahit olduğu bu manzara ona kötü bir kabusta olup olmadığını sorgulatmıştı. "sohee.." nabzı öyle hızlıydı ki kendi sesini bile duymakta zorlanıyordu.

"jungkook.." taehyung ilk adımını zorlukla attı ve onu takip eden adımları ise hiç olmadığı kadae hızlıydı.

"sohee? beni duyuyor musun?" taehyung sevgilisin üstündeki açık renkli elbisenin tamamen kana bulandığını fark etti. o an, yarayı bulmak ve kanı durdurmaya çalışmakla o kadar meşguldü ki, kızın bedeninin buz gibi olduğunu fark edememişti.

hızla jungkook'un yanına gidip dizleri üstüne çöktü. tişörtünü kaldırıp onu karşılayan yarasına baktığında tenini görünmez hale getirmiş olan kandan yaranın derinliğini anlamakta zorlanmıştı.

in my feelingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin