Lumpus, zorlukla derme çatma bir barakanın içine girdi ve kapısını içeriden sürgüyle kapattı. Zorlukla nefes alıyordu karın boşluğundaki bıçak yarasındaki dikişleri açılıyor taze kan -yarasına tutturduğu neredeyse kirli bezden- sızıyordu.
Acıyla inledi ve elini birkaç dakika yarasına bastırdı. Ancak ölüler çoktan buradaydı. Kimisi kalaslar ve çivilerle -neredeyse- kapatılmış camlardan ellerini uzatmaya çalışıyordu, kimisi de kapıyı olabildiğince ittiriyordu. Lumpus'un bir planı vardı ama bunun için bir ölüye ihtiyacı vardı.
Yarasını daha da açmak istemiyordu bu nedenle bıçağını neredeyse temiz bir bezle sildi. Enfekte olmayı aklından bile geçiremiyordu. Bıçağı iyice eline bastırdı ve biraz kanamasına neden oldu. Sonrasında tekrardan kapıya doğru yaklaşıp sürgüyü açtı.
Kapıyı hafifçe araladı ve elindeki kanı kapının köşesine sürüp bir ölünün öne doğru çıkmasını sağladı. Öbür elinde tuttuğu bıçağı gözünden geçirip beynine kadar sapladı. Ardından onu kulübenin içine doğru çekip kapıyı kapattı ve sürgüsünü çekti.
Ölüyü öldürüğü bıçakla içini deşti ve bağırsaklarını açığa çıkardı. İçindeki her şeyi her yerine iyice sürdü -sırtı hariç- Biraz çürük et alıp ahşap duvara sürdü ve sonra sırtını oraya sürttü.
Karın boşluğundaki yaradaki bezi çıkarıp yere fırlattı ve eline kansız bir bez aldı. Elindeki son suyla yarasını temizledi ve o bezi üstüne tutturup koli bandıyla sabitledi. Silahı yoktu ama bıçağıyla iyi iş çıkardığını düşünüyordu. Derin bir nefes aldı ve kendini olacaklara hazırladı. Kapının önce sürgüsünü, sonra kapının kendisini açtı.
Ölüler ve iniltileri içeri doğru hantalca süzülürken Lumpus, kenarda bekliyordu. Hepsinin içeri girdiğinden emin olduktan sonra kendisi de ölü gibi yürümeye çalışarak dışarı çıktı. Kendi çıktıktan sonra kapıyı kapattı ve yerden renkli bir taş alarak kulübenin üstüne doğru doğrulttu. "Açmayın ölüler var."
Kendinden yaklaşık yirmi dakika uzaklıkta, birkaç saat önce duyduğu silah seslerine doğru gitmeye başladı. İnsanlarda erzak ve cephane olabilirdi. En azından kamp alanları olmalıydı. Eğer bir yerde konakladılarsa da uyumalarını bekleyip eşyalarını çalmayı planlıyordu.
Biraz tökezleyerek -karnındaki yaradan ötürü- ama hızlı bir şekilde yürüyordu. Arkasındaki ölüler de onu izliyordu. Çok yoktu ama Lumpus, henüz onlarla uğraşmak istemiyordu. Onu takip eden ölüleri duyan diğer ölüler de arkasında sıra oluyordu. En azından aralarında biraz mesafe vardı ve Lumpus bu durumdan tedirgin olmuyordu.
Biraz daha yürüdükten sonra yolun kenarındaki bir bisiklet dikkatini çekti ve onu yerden kaldırıp üstüne bindi. Hedeflediği yere iyice yaklaştığı sırada motoru çalışır vaziyetteki paslı arabayı fark etti. Bisikleti yere bıraktı ve arabaya doğru yöneldi.
Arkada bir çocuk koltuğu vardı ama arabada kimse yoktu. Hemen içeri atladı ve gaza bastı. Kendine sığınacak bir yer bulana kadar bu arabada kalacabileceğini düşündü.
Lumpus'un da çok erzağı olduğu söylenemezdi. Avlanması ya da bir yerleri yağmalaması gerekiyordu. Yaklaşık altı kilometre yol yaptıktan sonra benzinin bitmeküzere olduğunu gördü ve terk edilmiş gibi gözüken bir mahallede durdu. Arabanın kontağını kapattı ve anahtarlarını cebine koydu. Birkaç metre ileride minik bir market vardı. Bıçağını kavradı ve markete doğru hafif sendeleyerek yol aldı.
Önce marketin açık olan kapısını yavaşça kapattı ve kapıya vurdu. Bunu içeride ölü olup olmadığını kontrol etmek için yapmıştı. Kapıya vurmaya devam etti. İçeriden de ses gelmiyordu. Güvenli olduğunu varsaydı. İçeri girdi ve henüz -neredeyse hiç- yağmalanmamış olmasını hayranlıkla karşıladı.
Yerlerde taze kan olduğunu gördü. Kanı takip etti ama izlerin bittiği yerde kimse yoktu. Lumpus, erzak çantasına bütün kuru gıdaları alıyor; bazen de keyfiye tatlı ama besin değeri olmayan şeyleri yağmalıyordu. Bunlara ihtiyacı yoktu ama kendini biraz şımartmak istiyordu. Bunca yolu gelmişti ve bunları almak onun hakkıydı.
Çantayı tıka basa dolduruktan sonra fermuarını güçlükle de olsa çekmeyi başardı. Kapıya doğru yürüdü -hala sendeliyordu- Birden yerdeki taze kana yan bastı ve kayarak yere düştü. Ardından üstüne bir raf devrildi ve bıçak tuttuğu eli sıkıştı.
Kendini kurtarmaya çalıştı ama markete girerken arkasından kapıyı kapatmayı unuttuğunu hatırladı. Kapıya doğru baktı ve bir ölünün ona yaklaşmakta olduğunu gördü. Tüm gücünü sağ kolunu sıkıştığı yerden çıkarmaya çalıştı. Öbür kolunu da saklamaya çalıştı ama kabak gibi ortada kalmıştı ve çırpınıyordu.
Ölü ona doğru iyice yaklaştı ve eğildi. Lumpus, onu ittirmek istercesine kolunu savurdu ve tam o anda ölü, onun kolunu -bileğinin biraz daha üstünde- ısırdı. Lumpus, acıyla inledi ve can havliyle sağ kolunu kurtardı; ölünün gözünden bıçağını soktu ve geri çekti.
Kendini sırt üstü olacak şekilde ters çevirdi ve iki eliyle raftan tutup kendini yukarıya doğru itti. Rafın altından çıkmıştı. Ayağa kalktı ve sol koluna baktı. Ölü dişlerini geçirmişti ve kolu ateşler içinde yanıyordu.
Marketten çıkıp etrafta başka ölülerin de olmadığını kendince teyit etti ve arabaya bindi. Belinden silahını aldı ve çenesinin altından kafasına doğru doğrulttu. Gözlerini kapattı hayatını gözlerinin önünden geçirdi.
Derin bir nefes aldı ve geri verdi. Son bir kez dikiz aynasından kendine baktı, gözlerini tekrar kapatıp baş parmağını silahın tetiğine hafifçe bastırdı. Tam tetiği çekecekken arka taraftan bir bebek ağlama sesi duyduğunu farketti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ISIRIK İZİ (tamamlandı)
HorrorYorgundu ama bunu ondan başka yapıcak kimse yoktu. Nefes nefese diğer ölüleri de iterek ya da tutarak bir şekilde kendinden uzaklaştıra uzaklaştıra öldürmüştü -yani tamamen- ancak dördüncü ölüde bıçağı takılı kalmıştı ve ne kadar uğraştıysa da geri...