Lumpus, önündeki yaklaşık bir düzine ölüyü öldürmek için on dakikasını harcamıştı. Hepsini haklar haklamaz direkt Mir'in yanına koştu. Kapanan sınıf kapısını hızlı bir hamle ile açtı. İçerden çıkan ve ona doğru gelen tüm ölüleri -tekrardan- öldürdü.
Karşılaştığı manzara karşısında hıçkırarak ağlamaya başladı. Mir, yerde acılar içinde kıvranıyor, can çekişiyordu. Lumpus, koşarak Mir'in yanına gitti yere çöktü ve elinden tuttu. Ardından bıçağını kavradı ve Mir'in kafasına saplayacak şekilde havaya kaldırdı.
"D-dur, bekle." Mir, güçlükle konuşuyor, sık aralıklarla öksürüyordu.
"Söyle dostum, seni dinliyorum." Lumpus'un gözündeki yaşlar Mir'in sol koluna damlıyordu.
"Delfin... o hamile." Mir'in son olarak ağzından bu kelimeler çıkmıştı ve son nefesini verdi. Lumpus, şaşkınlığın verdiği sersemlemeyle birkaç dakika öylece Mir'in başında dikildi. Sonrasında kendine geldiğinde bıçağını kafasına sapladı ve onu ölüye dönüşmekten kurtardı. Okulun tamamen ölülerden temizlendiğine emin olduğunda okuldan çıktı ve bahçe kapısına doğru yürüdü. Kapıya iyice yaklaştı ve birkaç kez vurdu.
Kapı bir hışımla açıldı. Adam, Lumpus'un arkasına merakla bakıyordu.
"Diğer adam nerde?" oldukça sakin bir ses tonuyla söylemişti.
"Onu öldürdün." Lumpus, adama tiksintiyle bakıyordu.
"Orada iki kişiydiniz arkasını kollayabilirdin. Bunun için sorumlu tutulacaksın. Bir adamımızı kaybetmemize yol açtın." yüzünde alaycı bir gülümseme vardı.
"Sen dalga mı geçiyorsun? Burada bizim başımızı bekliyorsunuz. Nereden baksan on kişi varsınız. İçeri sadece ikimizi göndererek neyi başarmayı planlıyordun tam olarak?" sesini yükseltmişti.
"Bana bak köle bozuntusu, ben ne dersem onu yapıyorsun. Çabuk arabaya bin ve tek kelime daha ettiğini duyarsam bebeğini öldürür sevgiline yediririm." konuşurken ağzından tükürükler çıkıyordu.
Arabayla çok da yol gitmeden Eiffel'e ulaşmışlardı. Lumpus, buraya ilk geldiğindeki günü dün gibi hatırlıyordu. Kuleyi -çakma Eiffel kulesi- gördüklerinde çok şaşırmışlardı. Gerçekten de çok benziyordu. Ve medeniyet barındıran bir yerde olmak harika hissettiriyordu. Sonunda güvende olabileceklerini bildikleri bir yerde... Ama bu çok uzun sürmemişti.
Eiffel'in sistemi çok farklıydı. Yeni gelen gruplara tüm pis işlerini yaptırıyorlardı. Uzun zamandır da yeni insanları aralarına almıyorlardı. Çalışan insanların yönetici olan insanlardan sayı olarak daha fazla olmasına göz yummuyorlardı. O yüzden artık insan alımı yoktu. Lumpus, Delfin ve Mir onlara kölelik yapıyordu. Ama Lumpus için orası hala yaşanabilir bir yerdi.
Lumpus, içeri girer girmez Delfin, kucağında Liya'yla beraber koşarak Lumpus'un boynuna sarıldı. Sarılırken Lumpus ona fısıldadı. "Konuşmamız gerek."
İkisi de gün içinde birbirlerinin boş anlarını kolladılar. Sonunda gece olduğunda ve yere serilmiş çarşaftan yataklarında buluştuklarında Lumpus, konuşmaya başladı.
"Bugün Mir nerede diye merak ettin mi hiç?"
Delfin biraz düşündü. "Aslında biraz merak ettim ama geçen seferki gibi temizlediğiniz ölüleri yakmaya götürdüğünü düşündüm. O yüzden pek kurcalamadım. Niye sordun ne oldu ki?"
"Mir bugün öldü."
Delfin, gözlerini tavandan ayırıp kafasını Lumpus'a doğru çevirdi. Ciddi olduğunu anladığında da gözyaşlarını tutamadı. "Ama onu daha yeni... bulmuştum." bir yandan burnunu çekiyor bir -yandan da elleriyle gözyaşlarını siliyordu. "N-nasıl oldu?" durakladı. "Sen gördün mü? Yani emin misin? Belki yalan söylüyorlardır."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ISIRIK İZİ (tamamlandı)
HorrorYorgundu ama bunu ondan başka yapıcak kimse yoktu. Nefes nefese diğer ölüleri de iterek ya da tutarak bir şekilde kendinden uzaklaştıra uzaklaştıra öldürmüştü -yani tamamen- ancak dördüncü ölüde bıçağı takılı kalmıştı ve ne kadar uğraştıysa da geri...