Lumpus, hiç tereddüt etmeden anında eğildi. Adam da o eğilir eğilmez gelen ölülerin birçoğunu vurdu -aslında sadece etrafa rastgele ateş ediyordu. Ateş sesleri sustuğunda Lumpus, hala yere eğilmiş bir biçimde duruyordu. Adam, yavaş ama emin adımlarla Lumpus'a doğru yaklaşıp sağ elini kalkması için ona doğru uzattı. Lumpus, bir-iki nefes çektikten sonra kafasını kaldırıp -hala eğiliyor- adamın eline baktı. Adamı elinden kafasına hafifçe süzdü, adam aslında yaşlı değildi ama gür ve ağarmış saçları vardı, çok hafif dalgalı, yanlar kısa üst uzun -yanlar beş numaraysa üst taraflar üç, dört santim falandı. Sakalları -beyaz- da vardı. Ancak kırpılmıştı. Sağ kaşının üstünden başlayıp çenesine kadar inen ince uzun bir yarası -kısmen iyileşmiş- vardı. Dişlerinin de sararmadığını varsaydığında bu adamın yakın zamanda refah içinde yaşadığı belliydi. "Eşcinsel misin yoksa?" adam tereddüt edip elini geri çeker gibi oldu.
Lumpus, hızlı bir hareketle adamın uzattığı eli tutup kendini ona doğru çekti -adam Lumpus'un göğsüne zor geliyordu- "Hayır pek sayılmaz." ağzını büzerek.
"Isırıldınız mı? Yaranız var mı?" dedi şüpheci bir şekilde ve suçlayıcı gözlerle.
"Isırılmadık, benim ufak bir yaram vardı ama iyileşiyor. İlaç kullanmaya değecek bir şey değil." dedi kafasını eğip adama bakarak.
"Ben Reha." bu sefer tanışmak amaçlı elini uzatarak.
"Lumpus." hafif gülümsedi ve Reha'nın elini sıkıp yukarı aşağı salladı.
Reha, bebeğe dikkatlice bakarak: "Peki bu ufaklık, onun adı ne?" Lumpus, birkaç saniye duraksadı ve ağzından "Liya." kelimesi döküldü. Bu kendi kızının adıydı.
"Merhaba Liya." Liya'nın yanaklarını hafif sıktı ve devam etti: "Silahlarını bana vermen gerek." ilerdeki sürüyü göstererek: "Onlar gelmeden gideli yoksa sizi yanımda götüremem." Lumpus başını onaylarcasına salladı ve bıçağını Reha'ya doğru uzattı. Reha şaşkın bir şekilde Lumpus'a doğru baktı. "Hepsi bu kadar mı?"
"Evet." dedi Lumpus.
"Peki çantanda ne var?"
"Sadece erzak ve birkaç ilaç, bana güvenebilirsin." Lumpus, doğrudan Reha'nın gözlerinin içine bakıyordu.
Reha, derin bir nefes aldı ve Lumpus'un omzuna dostça vurdu. "Umarım yalan söylemiyorsundur."
Patikadan ayrıldılar Reha, elindeki orakla göz hizasındaki kurumuş, ölü dalları kesiyordu. Yaklaşık yirmi dakika hızlı bir yürüyüş yaptıktan sonra karşılarına orta boylarda bir çiftlik evi çıktı. Yan tarafında ağıl ve kümesler vardı ancak iki attan başka hayvan yoktu -ki onlar da baya yorgun düşmüş görünüyordu- Reha, Lumpus'a durması yönünde işaret etti ve kapıdan içeriye girdi.
Hemen hemen beş dakika geçti ve Reha, "İçeri gelin." dedi. Lumpus, tetikte yürüyordu ancak her ne kadar dikkatli de olsa kendini savunabileceği tek silahı Reha'ya vermişti. İçeri girip holden geçtiler ve geniş bir odaya süzüldüler- muhtemelen öncesinde salon olarak kullanılıyordu- Çekyatlar açılıp yatak haline getirilmiş, beyaz perdeler sararmış ve tozlanmış, halı iyice yere yapışmış ve masanın üstüne bir sürü bulaşık bırakılmıştı. İçeride küçük bir kız ve genç bir oğlan oturuyordu. Küçük kız, tir tir titriyor ve bir battaniyenin içinde kıvrılmış uzanıyordu. Oğlan ise küçük kızın saçını okşuyor bir kaşık daha çorba içmesi için ısrar ediyordu.
"Çantanı ver bakalım işe yarar bir şeylerin var mı?" Lumpus önce Liya'yı çekyatlardan birine oturttu sonra da önüne taktığı sırt çantasını çarıp Reha'ya doğru uzattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ISIRIK İZİ (tamamlandı)
HorrorYorgundu ama bunu ondan başka yapıcak kimse yoktu. Nefes nefese diğer ölüleri de iterek ya da tutarak bir şekilde kendinden uzaklaştıra uzaklaştıra öldürmüştü -yani tamamen- ancak dördüncü ölüde bıçağı takılı kalmıştı ve ne kadar uğraştıysa da geri...