Tren ilerlerken gözlerindeki bağın içine ufak da olsa ışık hüzmeleri girdiğini hissediyordu. Henüz yeni uyanmıştı. Susuzluktan ağzı kupkuruydu -dili damağına yapışıyor ve kimi zaman ayırmakta güçlük çekiyordu- Elleri arkasında bağlıydı. Ağzı da sıkıca bantlıydı -bant burnuna doğru uzuyor ve nefes almasını güçleştiriyordu- Sert bir öksürükle uyandı. Gözlerindeki çapak batıyordu ama nafile. Gözleri de bağlıydı elleri de.
Anya'nın ağzı, bandın altından çeşitli homurtular çıkarıyordu. Yaklaşmakta olan, yerdeki demir zeminin de eşlik ettiği bir çift ayak sesiyle kendini susturdu ve etrafı iyice dinledi. Ayaklar gittikçe ona yaklaşıyor, her seferinde Anya da daha fazla tırsıyordu.
Yabancı bir elin, ağzındaki bandı sertçe çekmesiyle irkildi -bu bıyığında ağda etkisi uyandırmıştı- "Neler oluyor?" dedi Anya telaşlı bir sesle.
Adam yere balgamlı bir şekilde tükürdü sonra burnunu sertçe çekti ve Anya'ya doğru eğildi. "Bebeğini arıyoruz." sesinde en ufak bir duygu kırıntısı yoktu.
"Onu kaybettim. Sizin yüzünüzden!" sesi oldukça yüksek çıkmıştı. Adam, Anya'ya sert bir tokat yapıştırdı.
"Hangi salak kendi öz bebeğini arabada tek başına bırakır ki? Bence sen anne olmayı hak etmiyorsun. Dünyadaki herkesin o bebeğe ihtiyacı varken sen onu düşüncesizce arabada bıraktın. Kim bilir hangi sersem buldu onu?" konuşurken ağzından tükürükler fışkırıyordu.
"Ne? Buldu mu? Buldunuz mu benim bebeğimi? Lütfen söyle! O iyi mi?" Anya -hıçkırıklar eşliğinde- gözyaşlarına boğuldu.
"Bulmak mı?" adam hafif kıkırdadı. "Arabanı kontrol etmek için oraya gittiğimizde araban ortalıkta yoktu. Sen bizi ne sanıyorsun? Geri zekalı falan mı? Şimdi, bebeği kime emanet ettin söyle."
"B-ben yemin ederim arabadaydı. Uzun zamandır yalnız hareket ediyorum gerçekten kimseye bırakmadım..." kekeliyor ve sesi titriyordu. Az ileride tren nihayet durdu. Adam, Anya'yı tekmeleyerek trenden aşağı attı. Ardından kendisi de atlayıp Anya'nın gözlerini çözdü. Işıktan dolayı önce biraz gözleri kamaştı ama birkaç dakika içerisinde ortama alıştı. Anya, etrafına dikkatlice bakarken adam, Anya'nın saçlarını eline sıkıca -topuz yapar gibi- doladı ve yerlerde sürükledi. Anya, çığlıklar atıyor arada bir de tepiniyordu -ki faydası yoktu elleri ve ayakları hala bağlıydı-
Onu büyük bir mandıranın içine doğru sürükledi. El ve ayak bağlarını çözdü. Anya ağlıyordu. Bulunduğu -hiç de dar olmayan- odanın içerisinde Anya'yı bir duvar kenarına yasladı ve oturttu. Anya'nın sol tarafında üzeri çeşitli aletlerle donatılmış bir sehpa duruyordu. Sağ tarafında ise bir komodin. Adam bir sandalye getirdi ve Anya'yı ona oturttu. Bu sefer ellerini -bu sefer ön tarafından sandalyenin kollarına- ve ayaklarını sandalyede -çok da sert olmayan bir şekilde-bağladı.
Adam, başka bir sandalye alıp Anya'nın karşısına -sandalyenin sırtı Anya'nın önündeydi- koydu. Koltuğa ters bir şekilde oturdu ve kollarını -kollarını bağlayıp duruyormuş gibi ama elleri sallanıyor- sandalyeden sarkıttı. Kafasını yana -sağa- doğru yatırıp Anya'ya nefret dolu gözlerle baktı. "Bebek nerede?" sesi oldukça istikrarlıydı.
"Gerçekten... Beni marketin önünde durdurduğunuzda da söylemiştim. 'Bebeğim arabada kaldı' demiştim. Şu an nerede bilmiyorum." çok sık nefes alıyordu -sanki yaz ayında susuz kalmış bir köpek gibi- göğsü inip inip kalkıyor arada sırada da hıçkırıyordu.
"Hep aynı palavralar, hep aynı teraneler. 'bla bla bla'" adam hafif kıkırdadı. Sonrasında yüzünde oldukça ciddi bir ifade belirdi. Elini sağ tarafa doğru uzattı. Rastgele bir alet seçti. "Yazık olucak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ISIRIK İZİ (tamamlandı)
HorrorYorgundu ama bunu ondan başka yapıcak kimse yoktu. Nefes nefese diğer ölüleri de iterek ya da tutarak bir şekilde kendinden uzaklaştıra uzaklaştıra öldürmüştü -yani tamamen- ancak dördüncü ölüde bıçağı takılı kalmıştı ve ne kadar uğraştıysa da geri...