6.Bölüm

550 26 3
                                    


Kulaklarımı yüksek sesten dolayı kapatmıştım. Saniyeler içinde ise bir kol beni çekerek yere düşürdü. Kolun sahibi ile beraber yere düşmüştük. Hafif bir vanilya,çikolata kokusu almıştım.

Kim olduğuna baktığımda ise Arslan'ı gördüm. Hafifçe kaşlarını çatmıştı. Vurulmuş muydu?

Üstünden kalktım. Kolu kanıyordu. Ama çoktan ayağa kalkıp ben çekiştiremeye başlamıştı bile. Canı çok mu acıyordu acaba?

Babasına dönüp "Bırakıp geliyorum" diyip beni kolumdan çekiştirerek merdivenlerden inmeye başladı.

Kan kokusu çok yoğundu bu da bende kötü hatıralarımı hatırlatıyordu. Başım dönmeye başlamıştı. Algılarım yarı kapalı bir şekilde yürümeye çalışıyordum.

En sonunda Arslan yüzümü su ile hafifçe ıslatarak beni kendime getirdi ama titriyordum.

"Melis. Sakinleş. Eğer sakinleşmezsen buradan gidemem." dedi.

Gitmesi ne kadar doğru olurdu ki sonuçta yaralıyıdı. Hem de kurşun yarası vardı. Kan kokusu yoğunlaştıkça daha kötü oldum.

Bu koku bana annemi hatırlatıyordu. Annemin son anlarını hatırlatıyordu. Etraf giderek kararıyordu.

En son birinin 'Melis' diye bağırdığını duymuştum ki o da sanki sudan geliyor gibiydi.

Annem yerde kanlar içindeydi. Koku çok yoğundu. "Anne anne bana ne yapmam gerektiğini söyle lütfen." derken ağlıyordum.

Annem hafifçe dudaklarını kıpırdatarak 'Lapis özü' dediğinde tezhata duran lapis özünü hızlıca annemin yanına indirdim 'peki şimdi?' annem gülümseyerek 'Sana anlattığım kurtarma büyüsünü hatırlıyor musun?' dedi 'Evet' diye hızlıca yanıt verdim. 'Önce anlat.' dedi.

Annem kendini riskke atmamıştı ama kızı tam anlamıyla başarısız olmuştu. 'Bir damla lapis özünü mavi sıvıya sür. Daha sonra yarayı sarıp 300 saniye bekle sonra sargıyı değiştir.' dediğimde annem hafifçe başını sallayarak onayladı.

'Güzel kızım şimdi bu büyüyü uygula eğer başarılı olursan sana çikolata alacağım.' dedi.

Lapis özünden bir damlayı annemin yarasına dökmeye çalıştım. Ama çoktan hata yapmıştım. İki damla dökmüştüm. Annem lapis özü kanına karıştığı an nefes almayı kesti. Ben ise saatlerce annemin cesedinin yanında durmadan ağladım. Hatta bir süre sonra kan kokusu normal gelmeye başlamıştı.

Yattığım yerden kelimenin tam anlamıyla fırlamıştım. Nefes nefeseydim. Başımda ise Arslan bekliyordu.

Arslan "Bekle su getiriyim." dedi. Terlemiştim. Gördüğüm şeylerin gerçekliğini hatırladığımda ise gözümden bir damla yaş firar etti. Hızlıca o yaşı sildim. Arslan'ın getirdiği suyu ise doğrudan kafama diktim.

Arslan "İyi misin?" dedi. Başımla onayladım.

Arslan kapıdan tarafa baktı ama yerinden hiç kalkmadı. Elini anlıma koyup "Ateşin düşmüş." diye fısıldadı.

Akılma onun yarası gelmişti. "Senin-" lafımı kesip "Ateşin düştüğüne göre şimdi daha iyisindir." diyip yerinden kalktı.

Gömleğinin bir parçasını tutup hafifçe çektim. "Vurulmuştun. Yarana bakmak istiyorum." dedim. En azından kurşunu çıkartıp pansuman yapabilirdim.

Arslan "Önemli bir şey değil. Endişelenme ve sakın buradan çıkma." gidecekti ama bırakmadım. "En azından pansu-" elini sertçe çekip "Gerek yok. " diyip gitmeye kalktı ama sarsıldı.

Hızlıca ayağa kalktım. Arslan'ın yatağa oturmasını sağladım. Kan kokusunu kötü anılarımı hatırlatıyor olabilirdi ama önceliğimi hep sağlık yapmıştı.

Dia, Leo ve Melek abla ile farklı yerlerdeydik. Bulunduğumuz yerde yatak, masa ve bir dolap vardı. Birde masanın üstüne ilk yardım çantası bulunmaktaydı.

Arslan bayılmamıştı ama ayakta duramıyordu. Yaralı olan kolunu açtım. Gördüğüm şey ise birkez daha sarsılmama neden oldu.

Yarasından mavi renkte zehir akıyordu. Aynısı anneme de olmuştu. Hatta pişmanlığımdan dolayı ise panzehrin talimatlarını tam anlamıyla ezberlemiştim.

Bu mavi zehir lapis özü ile yapılmakta olup sadece saf lapis özünden bir damla ile etkisizleşiyordu. Gerçekten ilginç bir zehirdi. Annemde bu zehir yüzünden ölmüştü.

Annem genellikle zehirleri araştırıp yeni zehirler üretiyordu. Neden yaptığını hiç sormamıştım. Ama annemin yanına dura dura bende zehirleri ve panzehirleri öğrenmiştim. Annem ölünce ise hepsini adım gibi ezberledim.

Lapis özü zehri yani zehir mavi deney 22 'nin etkileri ciddi anlamda kötüydü. Bu zehir ilk üç gün zihnin açık bir şekilde baygın kalmanı sağlıyordu. Kimisinin zihni kapalı olabiliyordu.

Sonraki iki günde işkence gibi aralıksız olarak kabus görüyordu. En sonunda ise zehir içeride kendini geliştirerek tüm organları tek tek eritip öldürüyordu. Bu süre tamamlanmadan ise ölemiyordunuz.

Anneme panzehiri yanlış miktarda verdiğim için kanına karışır karışmaz ölmüştü.

Elim koyleme gitmişti. Bu kez de başarısız olursam ne yapacaktım? Ama her türlü ölecek yani eğer başarılı olursam yaşama ihtimali vardı ki o da çok düşüktü.

Kolyemde bir miktar saf lapis özü bulunmaktaydı. Lapis özünü kısa süreliğinede olsa düşünmeyi bırakıp kurşunu çıkarmaya odaklandım.

İlk Yardım çantasını aldım. Daha rahat olmak için Arslan'ın kucağına çıktım. İlk Yardım çantasında cımbız vardı ama sargı bezi yoktu. Kurşunu çıkartıp yarayı temizledim. Sonra ise kolyemi yavaşça boynumdan çıkardım. Küçük şişedeki mavi sıvıya uzun bir süre baktım.

Yapabilir miyim? Ya Arslan ölürse? Melek abla çok üzülür. Dia Arslan ile anlaşamasa bile üzülür. Leo da üzülür. Ben ise yine başarısız olurum. Arslan hafifçe inledi. Çok acıyor olmalı. Doğru ya zihni açıktı.

"Arslan beni duyduğunu biliyorum. Panzehir elimde ama panzehiri yanlış uygularsam ölüm riski çok yüksek. Eğer benim yüzümden ölürsen beni asla afettme. Şimdi başlıyorum."

Kolyenin ucundaki şişenin tıpasını açtım. "Bir damlacık gel lütfen." derken parmağım hemen şişenin altındaydı. Lapis özünü parmağıma döktüm. Eğer yanlış olursa tekrar denerim diye. Yavaşça parmağımda ki lapis özünü yarasına sürdüm daha sonra ise elbisemi parçalayarak yarasını sardım.

"Arslan eğer lapis özü kanına karıştığında ölmez isen yaşama ihtimalin daha yüksek. 5 dakika sonra sargı bezini değiştireceğim." diyip içimden beş dakika saymaya başlamıştım.

Beş dakika sonra ise elbisemi başka bir parçasını koluna sardım. Dia beni elbisesini mahfettiğim için öldürse yeridir. Kolyemi boynuma taktım.

Sadece 5 dakika sonra uymaması lazımdı. 1... 2.... 3.... 298... 299... 300. Artık uyanlamıydı.

"Arslan artık uyanmalısın. Bana tekrar hata yaptığımı söyleme!" derken ağlamaya başlamıştım. "Arslan lütfen uyan lütfen."

Yine mi başarısız olmuştum. Annemi de Arslan'ı da kurtaramamıştım. Olmamıştı. Başaramıyacağımı bile bile denememeliydim. Daha çok ağlamaya başladım.

Arslan'ın göğsüne yaslanıp ağlamaya devam ettim hıçkıra hıçkıra ağlıyordum artık. İkinci kez başarısız olmuştum. Boşuna ezberlemişim onca zehiri eğer birini kurtaramayacaksam ne anlamı vardı ki?

Bu günlük bu kadar hatalarım var ise lütfen söyleyin. Yorum yapmayı ve oylamayı unutmayın.

Arslan ölecek mi?

Melis'in karanlık geçmişinden kısa bir parça gördünüz. Nasıldı?

Lapis ÖzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin