1. Bölüm

167 5 1
                                    

Helen Smith, Smith ailesinin ortanca kızı olmakla beraber en güzel kızlarıydı. Uzun, kahve saçları, yemyeşil tilki gözleriyle, ince sayılmayacak kadar büyük olan dudakları ve pembe yanaklarıyla kendisini gören tüm beyfendileri mest ederdi. Kendisine gelen sayısız mektuplar, aşk itirafları ve izdivaç önermeleri henüz daha kızın aklını çelememişti. Helen, hiç kimseden hoşlanmıyor, kimsecikleri beğenemiyordu. Helen, güzelliğinin ve sosyal statüsünün farkında olduğundan kibir sahibi olsa bile aklı, kibrini dengelerdi yinede pek duygusal kararlar vermekten çekinir, her zaman kendisi için en doğrusunu yapardı. Smith ailesinin diğer çocuklarının isimleri Anthony Smith, Francesca Clay, ve en küçükleri sevgili Maria Smith.

Abisi henüz otuz yaşlarında, sarışın mavi gözlü, sevecen tavırlı bir adamdı. Chips ailesinin tek çocukları olan sevgili karısı Kate'i pek sever, sayardı. Sayıları üçü bulan çocuklarının isimleri sırasıyla; Blake, Kennedy ve biricik oğulları, konağın varisi Joe.

Francesca Clay, yirmilerinin sonunda kumral ve kahve gözlü, aksi tavırlı, çok bilmişliği ile etrafındakileri bunaltan bir tipti. Buna karşın yinede hoş bir hayata sahipti. Yüzbaşı Clay'le evlendiğinde henüz yirmi yaşındaydı. Bu evlilikte aşk ölüp mutsuzluk hakim sürse bile yinede Yüzbaşıyla birlikte iki çocuk sahibi oldular; Oliver ve Olivia.

Maria Smith, ise ablalarına göre daha fazla duygusal, yumuşak başlı ve içine kapanık bir karaktere sahip olduğundan soğuk bir tip olarak adlandırılırdı. Ablalarının aksine piyano çalmaktan nefret eder, tüm gün kendisini kütüphanede, on binlerce kitabın arasına kitler, bundan zevk alırdı. Henüz on altı yaşında olduğu içinde sosyeteye tanıtılmamıştı. Ki, kendisine göre buna bile gerek yoktu ya. Sarışın ve kahverengi gözlere sahip olan bu kız yine çevresince pek beğenilen bir tip olsa bile yinede en büyük ablası Helen Smith'le kesinlikle kıyaslanamazdı

Mr. Smith ve Mrs. Smith, tüm çocuklarını pek sevseler bile yinede Helen'in yeri onlarda ayrıydı. Güzelliklerine düşkünlükleriyle bilinen çift için, kızları büyük bir övünç kaynağıydı.

Papaz Colins'in, evlenmesinin şerefine hoş bir akşam yemeğine davet edilmişlerdi. Balonun hemen önceki günü Helen'i ateş basmış, hastalığı yatağa düşürmüştü. Kardeşi Mrs. Francesca onun için endişelenmiş gibi ziyarete gelmiş, geçmiş olsun dileklerini iletmişti.

"Kuzum, çayırda gezerken herhalde soğuk aldın da üşüttün. Neyseki endişeleneceğimiz kadar fazla ateşin yok ama yinede hafife almamak gerekir. Tüh, üstelik yarın önemli bir zoyareti kaçıracaksın. Fakat şimdi bunlar için endişelenemeyecek kadar yorgunsun. O yüzden bunu bana bırak ve yarın senin adına özür dileklerini ileteyim tatlım."

"Teşekkürler Francesca, keşke hep böyle hasta olsam da hep böyle yumuşakbaşlı bir hanımefendi olarak kalsan."

Mrs. Francesca, hemen ani bir ruh değişikliğine uğrayarak keyifsizlendi. Kaşlarını memnuniyetsizce çattığında dalgalandığı için komik gözüküyordu. Helen, gülmemek için alt dudağını ağzının içine yuvarlayarak bastırdı.

"Helen, hasta olman yinede o çenenin gereksiz çalışmasına mani olamamış, üzüntü verici. Bazenleri karşısındakiyle konuşurken kendini törpülemeyi unutmamalısın. Kardeşin olarak bu tatsız tutumunu görmezden gelerek şimdi buradan ayrılıyorum. Durumunu Mr. Lee'ye ilettim. Akşam ziyarete gelmeyi planlıyor. Hadi, şimdi sen yat dinlen bakalım."

Mrs. Francesca, Helen'in üstünü örterek onu yalnız bıraktı. Çok geçmeden Mr. Lee hasta ziyaretine geldi. Kısa bir kontrolden sonra üşüttüğünü ancak pek ağır bir hastalık olmayacağına dair iç açıcı haberlerle konaktan uğurlanmıştı.

Derbyshire'de Aşk (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin