6. Bölüm

29 3 0
                                    

Konağın hanımı ve kızları verilecek akşam yemeğine uygun bir şekilde giyinip süslenmiştiler. Helen, sarı renkte bir elbise giyinmişti. Boynuna taktığı altın zincirli pembe kalpli kolye ve düzlediği saçıyla benzersiz görünüyordu. Yalnız bugün kahküllerinde hoşuna gitmeyen bir durum vardı. Ya da kendisine öyle geliyordu.

Ve itiraf etmeliydi ki, artık Helen de annesi kadar Lincoln'ları merak ediyordu. Annesi, Lincoln'ları öyle çok övmüştü ki! Özellikle John Lincoln! Geldiği çevrede öyle saygı duyulan bir gençmiş ki, Helen tanışmak konusunda sabırsızlandığı esas kişinin John Lincoln olması gerektiğini düşündü.

Bu sırada annesinden hiç de beklemediği bir haber almıştı. Mr. Alexander George Brightside Derbyshire'den ayrılmıştı. Üstelik kesin bir dönüş tarihi, hatta yeni konumunu dahi bildirmemişti. Helen, bu davranışı Mr. Brightside'a konduramayarak onu kendi içinde kınadı. Fakat sonra Mr. Brightside'ı bu kadar alelacele ve sessiz gitmeye mecbur bırakacak önemli bir sebebi olduğunu düşündü. Çok geçmeden de annesinden, Mr. Brightside'in, annesi Lady Brightside'in rahatsızlandığı için gittiğini söyleyerek içine bir miktar su serpmişti. Şimdi Mr. Brightside'ın düşüncesizliğini affetmiş, Lady Brightside'in iyileşmesi için de iyi dileklerde bulunmuştu.

Gelgelelim o günkü davetlileri için evde bir kargaşıdır gün boyunca sürdü.

Akşamında Lincoln'lar tam vaktinde Smith'lerin kapısını çalmışlardı. Mrs. Malorie Lincoln'un öyle hoş bir görüntüsü vardı ki! Hele, Ginny Lincoln'un üzerine geçirdiği hanım hanımcık kıyafeti ve yüzündeki çekingen tebessümüne ne demeliydi! Helen'in gözleri sırtına açık renk bir palto geçirmiş olan Albay Lincoln'dan önce John Lincoln'u aradı. Bakışları göğüs hizasında tuttuğu çiçek buketlerine kaydı. Genç adamın yüzünde keyifli bir ifade vardı. İki gencin bakışları buluştuğunda gülümsediler. Genç adam elindeki buketin bir tanesini ilk öncelikle Mrs. Smith'e hediye ettiğinde, Mrs. Smith'in mutluluğu gözle görülür seviyede arttı.

"Ah, John yavrum, ne gerek vardı şimdi buna? Bak görüyor musun nasıl mahcup oldum! Doğrusu, gerçekten hakkında söylendiği düşünceli bir delikanlıymışsın. Teşekkür ediyorum, ne güzel çiçekler! Çiçek almayalı uzun zaman oldu." Mr. Smith'ten imalı bir bakış atarak muhattabına doğru döndü. "Buyur geç içeri yavrum, daha fazla dışarda bekleme."

Mr. Smith bozulup karısının kulağına eğilerek onu azarladı ama Mrs. Smith hiç de oralı olmadı.

John Lincoln, içeri girdi. Elindeki ikinci çiçek, Helen'e verilmişti. Helen, John'un düşünceli tavrını beğenerek ona gülümsedi ve annesi gibi mahcupluğunu dile getirmeyi uygunsuz bulduğundan sadece teşekkür etti. Mrs. Smtih, diğer misafirlerle ilgilenirken bir kulağı da yan taraftaydı, sonra kızının tepkisini pek eksik bulduğundan gerek kızını John Lincoln'a tanıtmayı kendisine görev bildi. Ama bu emeline ulaşamadan John Lincoln kızıyla konuştu.

"Bir art niyet aranmayacaksa birincisi isminizi rica edebilir miyim Miss Smith?"

"Helen Smith."

"Zaten sizin gibi güzel bir genç kıza bundan daha aşağı bir isim konulamazdı."

"Teşekkür ediyorum Mr. Lincoln, gerçekten centilmen bir adamsınız."

John Lincoln, elindeki son çiçek buketini de kenarda sessizce duran Maria'ya uzattı. Maria çekingen bir tavırla kendisine uzatılan çiçek buketini aldı ve teşekkür etti.

"Maria Smith."

"Aileniz isim konusunda sizlere karşı epey cömert davranmış, şanslısınız."

Daha sonrasında Mr. Smith'le tokalaşarak içeriye geçtiler. Önce sütlü kahvelerini yudumlayarak hızlı geçen hoş bir sohbetin ardından akşam yemeği için sofraya oturmuşlardı. Sofradaki en göz alıcı olay, masanın merkezine yerleştirilen lezzetli görünen büyük ve bütün bir tavuktu. Mr. Smith, yemek sofrasında konuşulmasını pek tasvip etmese de kendisini sohbetin içinde buldu. Albay Lincoln, abartılı tepkilerle başından geçen maceralarını anlatırken hangi erkek olursa olsun tüm bu anlattıklarına kayıtsız kalamazdı. Bir keresinde daha genç bir subayken, tek gözlü komutanı Fitzwilliam Carry.. Gülünç bir nedenle yediği kılıç darbesi... Kendisini ve silah arkadaşlarını esir alan korsanlar... Tüm bunlar Mr. Smith'i bir erkek olarak dinlerken bile heyecanlandıran türden olaylardı. Kendisi soylu bir aileden geldiği için sosyetede saygı görebilmesi için, hiçbir zaman itibarı için askerlik mesleğiyle uğraşmak zorunda bırakılmamıştı. Albay Lincoln'sa bir aristokrat çocuğu olarak askerliğe büyük bir ilgi duymuş ve en sonunda yıllar sonra gelen terfiyle albaylık rütbesine ulaşmıştı.

Derbyshire'de Aşk (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin