5. Bölüm

33 4 0
                                    

Mr. Frenk, Helen'in yanından ayrılır ayrılmaz postanenin yolunu tuttu. Uzun bir yürüyüş sonrasında Mr. Brightside'a, Helen'in ağzından taklit edilmeye çalışılmış ve farkedilmemesini umduğu kendisine ait olmayan el yazısını barındıran mektubu göndermeleri için sorumluya teslim etti. Nedense yaptığı bu hoşnutsuz işten dolayı endişelenmiyor aksine yararlı bir iş yaptığını düşünüyordu. Aslında Mr. Brightside'a iyilik yaptığı konusunda bazı tahammül edilemez yüzsüz düşüncelere sahipti. Mr. Frenk, kuzini Helen Smith'in zaten kendisinden yaşça büyük, ağabey yerine koyduğu bu adamdan aldığı hadsiz çıkma teklifini pek yakışıksız bulacağını düşünüyor ve aynı zamanda Helen'in aslında içten içe kendisinden hoşlandığını düşünmekten kendisini alıkoyamıyordu. Bu gibi uçuk düşüncelerle tekrar Smith'lerin kulübesine vardı. Tanrım, içerisi ne kalabalık! Belkide tüm ısrarlara rağmen burada kalmak kabalık olurdu.

Yaşlı Mrs. Smith, konuklarına yakın zamanda koruluğu gezmeyi önerdiğinde teklifi hoşnutlukla karşılandı. İki gün sonra güzel kıyafetlerle koruluğu gezeceklerine ve Bath'te kısa bir turistik yürüyüş yapacaklarına dair sözleştiler. Herkes kendisine partner seçmişti. Kate Anthony ile, Bayan Smithler birbirleriyle ve elbetteki Bay Smithler birbirleriyle ikili bir takım oluşturmuştular. Yalnız geriye Helen, Mr. Frenk ve Kate ve Anthony'nin çocukları kalıyordu. Helen, Mr. Frenk'ten kaçınmak adına kuzenlerine bakmak için öneride bulundu ancak reddedildi, üstelik bu problem berbat bir öneriyle çözülmek istendi. Bu tasarıya göre Mr. Frenk ve Helen çocukları yanlarına alarak gezintiye çıkacaklardı. Ama ne var ki Helen, bu tasarıya Mr. Frenk kadar istekli yanaşmadıysa bile reddetmek yakışıksız kalacağından öneriyi kabul etmek durumunda kaldı. Kız kuzinlerini; Olivia, Blake ve Kennedy'i yanlarına taktılar. Oliver ve Joe ise kendi anne babalarının yanında dolaşıyordu. Bir süre sonra Olivia, Kennedy'nin dikkatinin başka yöne çevrilmesi sebebiyle vasiliğini üstlenerek Helen ve Mr. Frenk'in yanından ayrılmak durumunda kaldı.

Şimdi ikiside yalnızca en küçük kuzenleri olan Blake'den sorumluydular. Helen sol kolundan onu yakalamış ve yürümesine eşlik ediyordu. Mr. Frenk'te adımlarını küçük Blake Smith'in adımlarına uydurmak mecburiyetinde olarak yürüyordu. Ama neyseki çok geçmeden o da Olivia'lara katıldı. Nihayetinde Mr. Frenk, Helen'le başbaşa kaldığında aralarındaki sessizliği bozdu.

"Ne güzel bir gün. Bu hava hastayı iyileştirir."

Helen, bu konuşma girişimini komik bulduğunu kendisine saklayarak "Evet Mr. Frenk, güneşin ışıltısı, kuşların cıvıltısı ve çevrenin parlak ve yeşil olması insanı canlandırıyor. Yalnız umarım başımıza güneş geçmez."

"Ah evet Helen, sana katılıyorum. Sanırım bir ağacın gölgesine sığınsak da orada biraz dinlensek iyi olacak."

"Lütfen bekle, çocukları çağırayım."

Mr. Frenk, Helen çocuklara doğru gitmek için hamle yaptığında kolunu tutarak onu durdurdu.

"Çocuklar keyifli görünüyorlar değil mi, öyleyse bunu bozmayalım. Hem sana mühim bir şey söylemek istiyorum."

Ardından Helen'i koluna takarak onu en yakınlarındaki ağacın gölgesine götürdü. Mr. Frenk şapkasını çıkarıp cebindeki mendille alnındaki telleri sildi ve hafif bir iç geçirerek Helen'e baktı.

"Helen."

Söyleyecekleri konusunda kararsız görünen kuzenini desteklemek isteyen Helen hafif bir tebessümle konuşması için onu cesaretlendirdi. Mr. Frenk, Helen'in yüzünü süzdü, heyecanla ısırdı. Burnundan derin bir soluk alıp göğüs kafesini şişirdi.

"Helen, belki farketmişsindir, belki değil illa ki... Ben zaten oldum olası duygularını iyi saklamayı becerebilen soğuk biri olmamışımdır... Bilirsin beni, anlarsın beni... Aramızdaki kuzenlik bağının zedelenmesini de göze alarak sana kendimi açmak üzereyim Helen, senden hoşlanıyorum."

Helen, zaten besbelli olan bu durumun bu şekikde uygunsuz bir biçimde açığa kavuşmasını oldukça yersiz bulmuştu ama sakin kalmayı tercih ederek yüzünde yine hafif bir tebessümle kuzenini reddetti. Mr. Frenk, afallamış bir halde kuzenine baktı. Hiçbir zaman bu kadar kadar net bir cevap almayı beklememişti. Öyle ki bu durumu sindiremeyip reddin üzerine gitme gibi bir çirkinliği gösterme cesaretinde bulunmuştu. Helen, sınırlarını koruyarak "Mr. Frenk, sizi geri çeviren bir genç kızın kararını sorgulamanızın ne derece yakışıksız kaldığını biliyor olmalısınız. Bazen, varolduğunu sandıklarınız sadece arzularınızdan ibarettir." diyerek kuzenini susturdu. Mr. Frenk öfkeyle yenilgisini kabullendi ve şapkasını başına geri taktı.

Yorucu bir günün ardından herkes kulübeye geri dönmüştü. Birkaç gün daha böyle şen şakrak geçtikten sonra Helen, ailesi ve ablası Francesca Clay'in çekirdek ailesiyle beraber Derbyshire'a geri dönmüştü. Yalnız Anthony mesleği için Londra'ya çağrılmıştı ve Kate ile çocuklarını da yanına alarak uzun ve yorucu yolculuğuna koyulmuştu. Clay'larde kendi evlerinde bir süre dinlenmeye çekilmişti.

Helen, Bath'e göre Derbyshire'yı epey sessiz sakin bulduğundan dolayı sevinmişti. Günlük yapılan mecburi ziyaretlerden, oynanan sıkıcı oyunlardan, verilen uzun iskambil partilerinden ve ele avuca sığmayan küçük kuzenlerinden dolayı uzun zamandır sessizliğe hasretti. Mr. Smith'te ortanca kızı gibi düşünüyordu. Artık yaşlandığını düşündüğünden, eğlense bile bu etkinlikleri epey gürültülü buluyordu. Smith'lerin en küçük kızı ise bunların hiçbirisini umursamadığından, Bath'teki ziyaretini yorumlamamakta haklıydı. Gelgelelim anne Mrs. Smith. Derbyshire'nin sessizliğini can sıkıcı buluyor, kendine yeni eğlenceler arıyordu. İlk günlerde yapılan ufak tefek ziyaretler onu tatkin etse bile bir süre sonra yetmez olmuştu. Farklı bir heyecan arıyordu. Ne vardı ki çok geçmeden bu dileği yerine geldi. Kendilerine yeni bir komşu geliyordu.

Lincoln'lar.

Baba Peter Lincoln, emekli bir albaydı. Yılda altı bin pound geliri vardı. Anne Malorie Lincoln, kız çocukları Ginny Lincoln ve ailenin mirasçısı John Lincoln.

Mrs. Smith, kızlarını bu konu hakkında bilgilendirdi. Taşınmalarının hemen ertesi günü için onlara akşam yemeği vermek istediğini de söyledi. Maria, bu konuya kayıtsız davrandı. Helen ise annesinin yeni komşularına karşı olan bu kibarlığını överek gururunu okşadı. Annesi, Miss Lincoln'un, Helen'in kendisiyle yaşıt bir genç kız olduğunu söylediğinde buna sevindi. Belki arkadaş olabileceği iyi huylu, kültürlü ve saygın bir genç kızın geleceği günü sabırsızlıkla bekledi. Elbet, John Lincoln'u da sabırsızlıkla bekliyordu. Annesinin dediğine göre kendisine meslek olarak avukatlığı seçmiş genç ve bekar bir adamdı. Annesinin, John Lincoln'dan bahsederken imalı konuşmaları Helen'i eğlendiriyordu.

Helen... John Lincoln avukatmış... Ya gerçekten şaşılacak şey doğrusu! Daha babası Peter Lincoln'dan mirası almadan kendisine yılda iki bin poundluk bir gelir oluşturmuş... Çok da parlak zekalı bir çocukmuş.. Okulunda derce yapmış... Evet, tüm kızların beğendiği türden bir erkek; bir yetmiş beş, sarı saçları ve kahve gözleri varmış... Helen, bak ne diyeceğim sana, Mr. John Lincoln bekarmış... Öyleyse evleneceği kadının başına talih kuşu konmuştur demektir.

Helen, annesinin bu kondurmalarına tam da istendiği gibi karşılık vererek annesini gazlıyordu. Ama ne var ki daha önce hiç bire-bir tanışmadığı bu adama karşı birşey düşünüyor değildi. Belki biraz önyargıları vardi. Hoş, kim olsa böyle başarılı ve yakışıklı bir genç adamın bu dağları ben yarattım havasında, aklı bir karış havada kendini beğenmiş bir şekilde gezdiğini düşünürdü.

Mr. Frenk'e daha fazla tahammül edemeyerek şuanlık kitaptaki rolünü sonlandırdım. Bundan sonra bizi yeni karakterler bekliyor. Bakalım Lincoln'lar nasıl çıkacak? Ginny Lincoln, Helen'in ümit ettiği gibi kendisine yakın arkadaş olabilecek mi? John Lincoln, gerçekten Mrs. Smith'in övgülerindeki gibi iyi yaradılışlı bir adam mı? Mr. Alexander George Brightside nerede?

Derbyshire'de Aşk (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin