Helloo, ben geldim.
Henüz Hüküm çok yeni, o kadar fazla okuyucusu da yok belki ama ben bu evreni de aşırı seviyorum. O yüzden tutamadım kendimi ve bölümü yazmaya başladım.
Keyifle okumanız dileğiyle.
⛓️
Yıllar geçmesine rağmen hiç eksilmeyen o aşkın içinde, hiç tamamlanmamış iki kişiydik biz. Evlenmeyi beklerken kopan, bir olmayı beklerken ayrılan, bundan sonra her anımız yan yana geçecek derken araya 2 yıl 4 ay zamanın girdiği iki kişiydik biz.
Yiğit uyurken bile sanki elinin altından kaçıp gidecekmişim gibi beni sıkıca tutmaya devam ediyordu. Sabah olmuştu, zaten Yiğit geldiğinde sabah olmasına belki yarım saat, belki bir saat kalmıştı. Yiğit gözlerini kapattığı her yerde uyuma potansiyeline sahipti ve benim göğsüm hiç şüphesiz bunu daha derin bir uykuya çevirmişti. Ben ise uyuyamıyordum.
Güneş doğarken mahallenin aydınlanmasını izledim kapalı perdenin ardından. Yiğit'in saçlarını okşuyordum bir yandan. Havalar daha tam olarak soğumamış olsa da sabah ayazı diye bir şey vardı. Okula giden çocukların seslerini dinledim, onlara kızan annelerin sitemlerini. Kediler sabah akşam demeden kavgaya tutuşmuş, köpekler önüne gelene havlayıp okula giden çocukları korkutuyordu.
Bakışlarımı perdeden çekip boşluğa doğru bakmaya başladım bu defa. Ne düşündüğümü bile bilmiyordum, yetişemiyordum. Önceliğim babamın arkasında bıraktığı mektubu okumaktı, sonrasında da çok acılar çektirdiğim bu adam için elimden gelen ne varsa koşulsuz şartsız yerine getirmekti. Babasını kaybetmişti, kimin sebep olduğu hâlâ belirsizken olur ya belki babam bununla ilgili bir şeyler söylemiştir diye merakla kavruluyordum.
Bedenimi yavaşça geriye çekmeye çalıştım. Yiğit'in hemen kaşları çatılmıştı. Dudaklarımı yanağına bastırıp bedenimi tamamen yataktan aşağı sarkıttım. Yiğit dudaklarımı yanağına bastırınca gevşemiş haliyle bana da alan açmış olmuştu. Hiç düşünmeden o alanı kullandım ve yataktan çıktım.
Sessizce kapıyı açıp yine aynı sessizlikle kapıyı arkamdan kapatırken bir görevi başarıyla bitirmişim gibi sevinerek mutfağa gittim. Gittim de, mutfakta yiyecek tek bir şey yoktu.
Elimi yüzümü hızlıca yıkadım, bozulan saçlarımı yeniden tepeden bağlayarak üzerime bu defa anneme ait olan bir hırka giyerek evden çıktım. Kollarımı birbirine bağlamış soğuğa meydan okur gibi yürürken mahallelinin de esnafların da bakışları rahatsız edici bir hisle üzerimde dolaştı durdu. Ya sabır çeke çeke ilerledim mahalle bakkalına doğru. Halil amca daha yeni açıyor olacak ki içeriye taşıdığı ürünleri şimdi yeniden dışarıya çıkarmaya çalışıyordu.
"Hayırlı sabahların olsun Halil amca," diye seslendim. Önce yoldan geçen birileri selam verdi sanıp başını salladı ama sonradan sesimi tanımış gibi hızlıca bana doğru döndü. "Ben geldim," diye devam ettim başımı omzuma doğru eğerek. "Geri döndüm amca."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HÜKÜM
General FictionYolun sonu dedikleri yer burası mıydı? Beni burada tutacak hiçbir sebep kalmamıştı. Ve o ne yaparsa yapsın, gidişime sadece seyirci kalacaktı. Öyle kin doluydu ki; bir zamanlar adımı fısıldayan kalbi bana kör sağırdı şimdi. "Böyle olsun istemedim,"...