Telefonunu yatağımın üstüne koyup ayağa kalktım. Dolabımdan siyah bir etek ve siyah bir swetthsirt alıp başörtümü bağladım.
Siyah bel çantamıda takıp içine cüzdanımı ve telefonumu koydum. Aynadan son kez kendime bakıp odamdan çıktım ve evin içinde anneme seslendim (tabi buna seslenmek denirse.)
"ANNE BEN CAMİYE TERAVİHE GİDİYİYORUM!"
"KİMİNLE GİDİYORSUN?"
"DİLEK İLE."
"TAMAM GİT."
"TAMAM." dış kapının önüne geldiğimde canım(!) abim başını kapıdan çıkarıp "NİYE HÖNKÜRÜYORSUNUZ?" diye hönkürdü.
"sende hönkürdün canım abim." deyip göz devirdim. Annemde mutfaktan başını çıkarmış "ANNEYE HÖNKÜRÜYORSUN DENİR Mİ HİÇ TERBİYESİZ!?" Diye bağırdı.
"Abim annemin bağırmalarına karşılık başını odasına geri soktu. Bende anneme havada öpücük atıp evden çıktım. Ayağıma siyah converselerimi giyip merdivenlerden inerken Dileği aradım.
"Ben çıktım 5 dakikaya oradayım." dedim. "Bnede geldim camiye her zamanki yerimizdeyim kaptırmadım kimseye." dedi. Caminin en güzel yerini kaptığımız ve herkesin bizden önce gelip yerimizi kapmaya çalışması doğrudur. Ama tabi ki kaptırmıyoruz. Dilek teravihe 1 saat kala çıkıyor ve daha camide kimse yokken giriyor içeri. Yerimizi kapıp beni bekliyor. Bende teravihe 30 dakika kala çıkıyorum.
Ne yapayım camide oturmayı seviyor kız erkenden gitsin işte.
Caminin önüne geldiğimde ayakkabılarımı çıkarıp girdim içeri. Yavaş yavaş dolmaya başlıyordu cami. Aslında o kadar da fazla dolu olmaz bizim mahalledeki cami. Ferah olur genelde.
Her zamanki yerimizde Dileği görünce çocuk gibi koşturarak yanına gittim ve oturdum yanına. "daha demin bir teyze geçti önümden bana kınar bir şekilde baktı ve göz devirdi. Teyzenin 60 ı var yine de göz devirdi ya." diye anlatmaya başladı.
Evet sürekli teyzelerin bu şekilde bakışlarına maruz kalıyoruz ama öyle bakıyorlar diye yerimizi veremeyiz şimdi. Geçen sene bir gün gelememiştik camiye sokaktan komşumuz anlattı herkes bayram etmiş resmen biz gelmedik diye. Yerimizi kapmaya çalışmışlar, üstüne Allah Allah niye gelmemişler inşallah taşınmışlardır diye arkamızdan konuşmuşlar, çıkışta içlerinde birinin evinde buluşup parti yapmışlar. O kadar yani gerisini siz düşünün.
Dilek ile sohbet ederken camiye giren kız ile gözlerimi devirdim. "Of geliyor gelmekte olan. Yanımıza gelmez inşallah." dedim. Ece.
Sınıftaki en gıcık olduğum ama yüzüne söylemediğim vıcık bir kızdı. Bulaştı mı öyle bir bulaşıyordu ki kurtulamazsınız kızdan. Kız ayrıca çok ispiyoncu. Yani evet benim kanımda da var da bne şimdi saçma sapan arkadaşlarımın özelini anneme anlatmıyorum yani. Alt tarafı kopya çekenlerin isimlerini hocaya veriyorum nr olacak. Ece Bizi görürse yanımıza gelecekti ve sohbet edemiyecektik rahat rahat.
Dilek ile saklanmamıza gerek yoktu çünkü ece her zamanki yerimizi biliyordu. Kafasını bizim tarafımıza çevirip sırıttı. Of of.
Arkasından annesinin girmesiyle bize el sallayıp annesinin koluna girdi. Biz de Dilek ile tuttuğumuz nefesi bıraktık.
Namazın başlamasıyla ayağa kalktık ve namaza durduk.
.
.
.
."Hadi bizim dondurmacıya gidelim." dedim Dileğe. "Kanka ya çok uzak ama orası da." dedi Dilek.
"Kız orası mı uzak 3 yokuş ineceğiz biraz yürüyüp 2 yokuş çıkacağız o kadar." dedim. Böyle söyleyince biraz fazla gibi görünüyor ama az merak etmeyin siz. Dilek bana bakıp gözünü devirdi ve utana sıkıla "İyi tamam hadi gidelim." dedi. Sevinçle koluna girip çantamdan telefonumu çıkardım. Annemi arayıp açmasını beklemeye başladım.
"He kızım?"dedi annem.
"Anne ben dilek ile dondurmacıya gidiyorum." dedim
"Kız oraya gitmeyin öleceksiniz çok uzak orası." deyince gözümü devirdim. Bunlar da epey abartıyor he.
"Olmaz bir şey bize anacığım hadi bays." deyip kapattım telefonu.
Dilek ile sohbet ede ede dondurmacıya gelip içeri girdik. Gözüme ilk çarpan şey dondurmalar olmuştu. Ama ne dondurmalar gözümü alamıyorum. Lotuslu, karamelli, çilek parçacıklı, oreolu, kahveli, enerji içecekli (bu iğrenç denemeyin.),limonlu, karpuzlu... Ve daha binlercesi.
Dilek kolumu alacaklı gibi dürtünce gözlerimi dondurmalardan çekip Dileğe döndüm. "He bacım söyle." dedim.
"Şu senin ki değil mi?" deyince başımı çevirip gözüyle gösterdiği kişiye baktım. A bu Uraz. E burda ne işi var bunun?
"Burada çalışıyor herhalde." dedi Dilek. Mübarek sanki iç sesimi duydun.
Ben Uraz'a bakarken Dilek yine kolumu dürttü. Sonra kulağıma yaklaşıp dişlerini sıkarak fısıldadı. "kızım söylesene hangisini alacağını sıra sana geldi." dedi. Hemen kendimi toparlayıp Lotuslu ve çikolatalı dondurmalardan birer top aldım.
Dilek ile dondurmaların parasını ödeyip dışarı çıktığımızda söylenmeye başladım. "Niye içeride yemedik sanki ya?" diye. Dilek ise gözünü devirdi ve "Canım benim biz ne zaman dondurmayı içeride yedik?" dedi.
Biraz düşündükten sonra bir cevap bulamayonca verilecek en mantıklı cevabı verdim. "Ne güzel bu ilk olurdu işte." dedim.
"Olmaz olmaz. Hadi yürü şuradaki parka gidelim." deyip sürükledi beni.
.
.
.
.
.
Nasılsınız? Bayram şekeri niyetine erkenden bölüm atıyorum yarın bölüm atamayabilirim diye :) Ama atabilirsem yarın da atacağım. Kütüphane Görevlisi finale çok yaklaştığından bölümleri biraz ara ile atmayı planlıyorum. Ama belli olmaz bu planımı unutup yazar yazmaz gönderebilirim yeni bölümleri jskxkd.Bu kitaba ise her gün bir bölüm atacağım inşallah. (sınav haftam başlayana kadar :):
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ah Kimin İçin Atıyor Bu Yürek? -Yarı Texting - Tamamlandı
General FictionTam sorunun en zorlu kısmındayken o hoş melodinin sesi geldi kulağıma. Şarkıyı söylemiyordu sadece melodisini çalıyordu. Siz: Ölene dek, Siz: Mezara dek, Siz: gel benimle dolaş Siz: Ah kimin içi atıyor bu yürek? Siz: Söyle, kimin için atıyor bu yüre...