|21.BÖLÜM KÜL OLMA MERTEBESİ|

9 1 0
                                    


Afra.

Afra ilk kez dünyanın yuvarlak olmadığını savunur hale gelmişti. Ne yaşanırsa yaşansın aradaki muhabbetin onları bir araya getireceğine dair inancını yitirmişti. Nereye gitse Hamid'e varamıyordu. Nereye gitse sanki bir karenin köşesinden aşağıya düşüyordu. O köşede güneşten mahrum kalıyor Ay'a firak düşüyordu. Yıldızların arasında kaybolup gidiyordu sanki. Yalnızlığın bağrında yine Hamid'i kaybediyordu. Dilruba hanımın söylediklerine kırılmamıştı. Bundan sonra ne yâri olacaktı nede dostu, gözyaşlarını onun için akıtıyordu. Ama içten içe aşikar kılmadığı için Hamid'e kızıyordu. Belki annesiyle daha önceden konuşsaydı böyle olmayacaktı diye düşünüyordu.

Afra Selimoğlu hanesinden hızla çıkmış gözündeki yaşları sile sile yürüyordu. Arkasından birinin geldiğini hissediyor olsa da durmadan yürümeye devam etti. Ne konuşacak mecali vardı ne de yüreği. Susmanın kalesine sığınıp Hamid'in kalesinden uzaklaşmaya çalışıyordu. Yarasız gidilmezdi lakin Afra'nın kanayacak yeri kalmamıştı. Yürümeye devam ederken Hamid hızla Afra'yı geçip önünde durdu. Afra Hamid'e bakmadan hızla nefes alıp veriyordu. Onunla konuşamaya mecali var mıydı. Hamid'le dolup taşmışken onunla arasına bine bin katan köprüler koyuyordu. Altındaki akarsuyu gözyaşıyla süslerken alaborasından kendini koruyamıyordu. Hasılı kendi içine, kendiyle bir kıldığına karşı koyamıyordu.

"Afra hanım..." dedikten sonra Hamid sessizleşti. Diyeceği her şey samanyoluna karışmıştı sanki. Kelime dilinden kaçmış içindeki tarumar olduğu hisleri kalbi içine saklamıştı. Hamid Afra'nın sitemlerini duyup vicdanını rahatlatmak istiyordu belki de. Afra eliyle gözündeki yaşı sildi. Derin bir nefes aldı. Hamid'e bakmadan gökyüzüne bakıp bulutlardan medet istedi ilkin. Mikail meleğinin gözündeki yaşı kurutmasını, Azarail meleğinin içindeki öfkeyi katletmesini, İsrafil meleğinin Sur'a üfleyip kalbi kararmış insanların dünyasına bir son vermesini istedi. Ruh-ul Kudüs ile göz göze geldiğinde sessizleşti... Belki de Cebrail'den bir teselli bekledi sadece. Çünkü ağzından çıkacak sözlerin insafı olmayacaktı. Afra Cebrail'in teselli kanadına sığınıp avunmak istedi.

"Kumdan kalemizin içinde lafügüzaf kelam duymayız demiştik. Yıksalar bile tekrardan yaparız demiştiniz." dediğinde Afra kızarmış gözleriyle ilk defa Hamid'e baktı.

"Ses kalenin dışından değil Hamid. Ses kalenin içinde yankılandı. O yankı benim içimde sağlam tuğla bırakmadı. Senin sessizliğin kalenin direncini sarstı. Bak bana, bende altında ezildim işte. Annen bana ne Yâr bıraktı nede dost. En çokta söyleyecek bir kelam bırakmadı. Yüreğimin sesi bendimi öyle bir titretti ki dilimdeki ses yüreğimin sesinden korkar oldu. Beni kendine kale ettin, ben taşlandım sen arkada kaldın Hamid. Sizin için elmaslarla, zümrütlerle, dualarla bezenmiş bir Köşk var ilerde. Annen elbette ki seni oraya yaraştıracak. Benim kalemin taş duvarlardan başkaca şeyi yok. Bak iki kelamla tuzla buz oldu. Şimdi kırık bir yürekten başkaca bir şeyi kalmayan bir Afra kaldı geride. Bundan mütevellit viraneye dönmüş harabe benim. Beni harabeye çevirdikten sonra neden vazgeçtin diyemezsin. Sen benim için kelamını sakındın, bunun gayrısında Rabbimden niyazım kalbimdeki Kabe'leri tekrar yıkacak olan senden beni sakındırsın. Ben gerçek olmayacak bir hayale inandım işte. Ben bizi hakikat sandım. Hallacı Mansur öldürüleceğini bile bile Enel Hak demekten geri durmadı. Lakin sen bana olan sevdanı söylemekte aciz kaldın. Keşke dilinde yazın kadar kalender olsaydı..." diye devam edip içindeki her şeyi kusmaya devam edecekti ki yere Hamid'in göz yaşının değdiğini gördü. Hamid'e bakmadan tekrar ona inanmaktan koktuğu için arkasına dönüp koşmaya başladı. İçindeki her şeyi Hamid'in göğsüne yükleyipte gitti. Hamid başını eğdiği yerden kaldırmadı. Rabbin'den ikisini ayrı koymasını isteyecek kadar kırılmış sevdiğine tek kelam edememişti. Hamid belki dilinde Afra demeyecek kadar korkaktı lakin kanı aksa onun ismi yazacak, yüreği çıkarılsa onun isminin kazılmış olduğunu bilecekti cümle alem. Hamid yere çöktü. Kelam mecal bırakmamıştı. Yar kapısı kırılmış, gönül diyarında fitne kol gezmekteydi artık. Hamid gönül diyarında durmak istemedi. Kevserin diyarına sığınıp ucunda oturdu. Hakikatin haykırmak olup olmadığını düşünmek istedi. Elini kevsere değdirdi. Ama şu kaynar bir sıcaklıktaydı. Elini hızla çekti Kevser'den.

~SADR-I PARANDE~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin