|2.BÖLÜM KAPI|

20 3 0
                                    

🎼Mahur🎼

🕊|Ama sen masal kuşlarını küstürme.|🕊

Aşk mı demiştik en son. Bakış mı demiştik. Yoksa kayboluş mu. Bir insanın kendi içinde kaybolması ve kendini sevdiğiyle bulmasına Aşk denir derler. Aslında Hz Adem'den beri her kitapta Aşk anlatılır. Ama aynı şekilde anlatılmaz. Çünkü kimse Aşkın aynı türlüsünü yaşamaz. Hamid'in yaşadığı hissin türünü zaman gösterecekken, Afra bunu zorlaştıracaktı.

"Demek Gül olmak istiyorsun." dedi Serra karşında heyecandan titreyen elest bezmindeki dostuna bakarken. Afra ile Serra Gül bahçesinden ayrıldıktan sonra Üsküdar'da olan bir kafeye oturdular. Oturana kadar hiç konuşmadılar. Serra soracağı şeyleri Afra ise cevaplayacaklarını düşünüyordu. Afra aslında ilk başta anlam veremedi Serra'nın bu kadar ciddiye almasına. Ama güzel şeyler olacağını hissettiği için sesini sorulacak olan sorulara sakladı.

"Rabbim katında evet." dedi Afra elleriyle oynarken.

"Nefsani değil diyorsun. İtibar görmek, herkese tarafından her yerde istenmek, adından söz geçirmek için değil yani." dedi Serra tek kaşını kaldırıp. Bu millet Kuran'ı evin baş köşesine koydu ama başının da baş köşesine koydu. Ondan sebep okumayıp  yaşamasa bile Kuran okuyana saygı vardı bu millette. Heleki güzel okusun o iki dk süren ağlamadan sonra aşık olurlardı okuyan kişiye. İtibar görmek isteyen, nefsini doyurmak isteyen de bunu GönülŞahım için değil şeytan için yapmış olurdu.

"Aslında Rabbimin verdiği hiç bir şeyin boşuna olduğunu düşünmüyorum. O yüzden bana bu sesi verdiyse boşuna vermedi. Kullanayım, ağlatayım belki ama nefsimi güldürmek için değil onu keyiflendirmek itibar görmek için değil Rabbimin rızasını kazanmak için." dedi Afra. Hiç işin o tarafını düşünmemişti. Belki de ilerde Serra'nın dediği gibi kendini bir şey zannedecekti. Ama şunu öğrenmiş oldu. Eğer kendini hiç etmezse Serra'nın yanında kalamazdı. Hiç olmadan bir insan dahi Afra'yı hayatına almazken Rabbi onu bu haliyle kabul eder miydi.

"Bu dünyaya ne lazımdır bilir misin Afra." dedi Serra içten bir gülümsemeyle.

"Sevgi mi." dedi Afra. Sevginin bu dünyayı kurtaracağından emindi. O yüzden, kendine güvenerek verdi cevabını. İnsan sevdiğiyle yeşerirdi, kurumazdı. Kurursa bilirdiki başındaki selvi boylunun boynunu bükecek. İster miydi diken, gülü boynunu büksün.

"Hayır Vefa. Bu dünyayı, yaratılan insanı değiştirecek tek şey Vefa. Rabbe vefa, dosta vefa, sevgiliye vefa. İşte o zaman inan bana vefa gösterdiğin her şey sana sevgiyle döner. O zaman ikimizin cevabı bir olur. Rabbine vefa gösterirsen yarattıklarını bilirsin, görürüsün, hayret edersin, mest olursun canını yakmaya kıyamazsın. Dostuna vefa gösterirsen bilirsin, görürsün, güvenirsin canını yakmaya kıyamazsın. Sevgiliye vefa gösterirsen bilirsin, görürsün can gönülden çıkar canını yakmaya kıyamazsın. Eğer benimle dikenli taşlı olsa da bir yol dilersen vefa benim sırrımdır. Vefasızlık edersen bu yoldaki dikenler seni Gül etmez sadece kanatır." dedi Serra uzun konuşmasına son verirken. Canı yanmıştı belliki, biri canını çok yakmıştı. O yüzden bu canını yakmayı bir kula layık görmüyordu artık. Bu can artık sadece GönülŞahımın aşkı ve rızası için yanmalıydı.

"Vefasızlıktan maksat.?" dedi Afra. Serra bir şey yaşamıştı ve bir daha yaşamak istemediği kesindi. Afra Serra'nın korkusundan kaçmak istiyordu.

"İki sene evvel senin gibi biri geldi Gül bahçesine. Sende ne gördüysem onda da aynı şeyi gördüm. Onu Gül etmek için herşeyi yaptım. Aileme aldım. İçimi açtım. Onu Gül ettim. Ama sonra benim içimde sakladıklarımı o içinden taşırdı. Sonra kardeşime kafayı taktı. Bir anda hayatımı altüst etti. Birlikte Gül kokmak istediğim arkadaşım beni leşe çevirdi. Belki tekrardan yeşeriyorum. Ama eskisi gibi kokmayacağım kesin. Eğer beni leşe götüreceksen vefasızlık edeceksen hiç Gül olmak için çabalama beni de benden etme." Afra Serra'nın ne demek istediğini anlamıştı. Ve Serra'ya tek bir şey söyledi.

~SADR-I PARANDE~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin