|25.BÖLÜM GÖÇ|

21 1 0
                                    

Ayrılıkların insana öğreteceği en kadim bilgi irade idi belki de. Ne kadar insan kalabildiğinle alakalı bir imtihandı. Ne kadar kendin kalabildiğinle alakalı bir merhale idi ayrılık. İki aşığı birbirinden ayıran Rab sevgisi, sonsuzluğa açılan bir kapı olacaktı Hamid ve Afra için. Ölümlü olan bu dünya için hatrı sayılır bir deyiş olacaktı onların isimleri. Amel defterinde belki de Afra değil kül yazacaktı, Hamid değil kor yazacaktı. Alev değil ama tükenmiş değil. Bir mefhum ama her an gitmeye hazır, yitmeye hazır. Bir solukluk bir andan ibaretler belki bu dünya cenahında. Afra iradesine mukayyet olmayı öğrenmiş, Hamid'sizlikle sınanmış. Ve içinde büyüttüğü Hamid'le geçirmişti belki de onca zamanı. Hamid'in yanından geçerkenki yok sayışı belki de bundandı. Zaten Hamid onunla birlikteydi. Hamid'in bedeni bir maddeden ibretti artık. Afra manayı içinde büyütmüş ve ona köle olmuştu. O olmuştu. Onunla olmuştu. Ondan geçmek için zaman gerekti. Rabbe kavuşmak için külden de geçmek gerekti. Hiç bilmediğin, görmediğin diyarlara savrulmak gerekti. Sır da tam olarak buradaydı. Kimselerin bilmediği ve belki vakıf olmayacakları o Sır.

Ayrılığa ayrılık katan o görüşmeden sonra Hamid evine, ailesine, ve duvarların bile dili olan odasına kavuşmuştu. Kimseyi suçlamamış, kimsenin gönlünü kırmadan farklı biri olmadığına inandırmaya çalışarak geçirmişti günlerini. Sahafına dönmüş, esnaf arkadaşlarıyla, abileriyle hasret gidermiş, sohbetlere tekrardan katılmaya başlamıştı. Geçen onca zaman Kadir'i büyütmüş abisine hasret bırakmıştı. Halil İbrahim bey Kadiri tanıdığı için ona Hamid gibi kitaplar vermeye devam etmişti lakin Kadir abisinden sonra sessizliğe gömülmüştü. Her dilin ve gönlün bir selamet fısıldayanı olurdu, Kadir yitirdiği abisine kavuşmuştu. Bir saat boyunca aralıksız abisine sarılmış ağlamıştı.

"Sen içinde bizden uzaktasın zaten. Bari zahirde kardeşini bırakmasaydın sen gittikten sonra hiç bir yere sığamadım abi, sen gittikten sonra konuşmaya değecek bir insan kulu bulamadım. Sensizlik kitaplarımın dilini bile kesti. Bu küçücük sahafa bir dünya sıkıştırmışım, sen gidince anladım abi." deyip ağlamaya devam etmişti. Hamid kardeşini bağrına basmış onu teselli etmişti akşama değin. Hamid geldiğinden beridir evin solan çiçeği hayat bulmuş, odanın ışığı bile sanki daha çok parıldar olmuştu. Hasbıhallere Ney'iyle birlikte ruh vermişti. Daha az konuşmaya başlamış olsa da ruhaniyetini kimsenin duymayacağı, anlamayacağı kadar gizlemişti. Rabbinin olduğu odalarla şen bulmuştu ruhu. Afra onu bıraktığında kederlenmemiş ve zamanı Yaratan Rabbinden kavuşmayı, ve vuslat zamanın tez olması için duada bulunmuştu. Madem ki imtihan sırası Afra'daydı, madem ki şimdi beklemesi gereken kişi kendisiydi bekleyecekti. Durması gereken yeri bilecekti.

Afra'nın yürüdüğü taşta Hamid yazarken, baktığı gökyüzünde onun nurunu görmek geçilmesi gereken merhaleyi bir hayli zorluyordu. Onunla olabilecekken vazgeçmek kan kusmaktan beterdi. Eve gelip sabaha kadar ağlamıştı. Bir ara Osman bey ve Zulal hanım Afra'nın tekrar eski haline döneceğini düşünse de sabah Afra güler yüzüyle kahvaltı sofrasına oturdu. Herkesten hüznünü gizledi, içindeki Hamid'i herkese hafî kıldı.

Medrese de onun için günler geçmemeye başlamış. İmtihanın şimdi başladığına daha da emin olmuştu Afra. Hiç bir yere sığamaz olmuş, zikir gönlünü daha da cezbeye gark ediyordu. Bir gün çok fazla daraldığını gören Süreyya hoca Afra'nın çıkmasına müsade etti. Afra Fatih sokaklarında ruhu çekilmiş gibi dolaşmaya başladı. Afra'nın gönlü Fatih'in sokaklarından daha dar, kalabalığına kıyasla ıssızdı. Ara sokaklardan birine girdi. Kimsecikler yoktu. Oturdu kaldırıma. Kollarını dizlerine koyup başını da üstüne koydu. Bir mucize olsun istedi. Cehenneme dönmüş dünyasının son bulmasını istedi. Acıya artık son verilmesini diledi Rabbinden. Hamid'i zikir etmiş dudaklarına kem vurmak istedi. Onun için atan kalbi dağlamak istedi. İçindeki ve dışındaki cehenneme İsrafil meleğinin son vermesini istedi. Afra'nın gönlüne Sûr ne vakit üflenecekti. Yanına birinin oturduğunu hissedince başını kaldırdı. Yaşlılığı gözlerinden okunan tatlı çarşaflı bir teyze oturdu Afra'nın yanına. Afra'nın dolmuş gözlerine baktığında hiç bir şey sormadan Afra'yı bağrına bastı. Afra hiç tanımadığı bu kadının göğsünde ağlamaya başladı. Afra'nın hıçkırıklarının arasına dua serpiştirmeye başladı Fatih'in sokağındaki bilinmeyen teyze.

~SADR-I PARANDE~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin