|26.BÖLÜM ZEMZEM|

36 3 0
                                    



"Selamün aleyküm."

"Aleyküm selam." dedi Muâz yine Afra'ya bakmaya hicap ederken. Afra yavaş adımlarla Muâz'ın karşısına oturdu. İkisi de elleriyle oynuyor tek kelam edemiyordu. Muâz bu sessizliğe son vermek istedi.

"Siz kabul ettikten sonra başta istemediğinizi, annemin ısrarı sonucunda kabul ettiğinizi öğrendim. Eğer bilseydim bu duruma müsade etmezdim Hoca hanım. Kusurumuza bakmayınız."

"Estağfirullah ne kusuru. Israr sonucu olduğunu kabul ediyorum. Ama yoluma ışık tutan bir insan için bir teşekkürü kendime borç bildiğimden kendi rızamla buraya geldim."

"Yoldan birini çevirip sorsaydınız oda size Mürşid gerek derdi. Işık benden değil Hoca hanım. Bir borç yoktu. Burda olma maksadım sizi daha yakından tanımak. Belki de başkalarının söyleyemediği her şeyi söylemek. Lafı dolandırmadan söyleyeceğim. Evlenmek için yaşım çok genç, bir kırk yaşımı beklerdim. Rasulullah'ın sünneti olmasaydı hiç evlenmeye niyetlenmezdim. Kendime bir Hira bulup orda Rabbimi zikrederek bir ömür geçirmeyi dilerdim. Ama o gün sizin Rabbinizi aramanız ve düştüğünüz boşluk bu dünyada benim gibi birinin var olduğunu hissetmek ne bileyim, belki dedim. Belki bu dünyada Hirama bohçasıyla âh etmeden çıkacak bir Hatice bulmuşumdur. Belki selam sadece bana değil size de olur. Hâsılı yolum çetin, sizinle yürümeyi dilerim." dediğinde Afra gözlerini kapatıp Hamid'i düşünüyordu. Hamid için nefes nefese kalmışken sanki biri ona bir bardak su sunuyordu. Afra bir bardak suya kanmayacak ummanına koşmaya devam edecekti. Başını kaldırdı Muâz'ın gözlerinin içine baktı.

"Rabbime giden yolum Sevdiğimin gönlünden geçer. Ben uzun vakittir bir yurdu kendime diyar belledim. Hâsılı benim yolum da yoldaşım da vardır. Eğer kavuşamazsam, dünyada da ahirette de bir divane görürseniz o benim." söylenenlerden sonra Muâz'ın başı eğildi. Düşündü. Yoldaşı olan birine ne denirdi ki. Muâz sanki yıllardır aradığı bulduğunda da bir anda kaybettiği menzilini yitirmişti sanki. Dimağı kurudu. Nasıl Afra'nın gözlerinde bir Yâr olduğunu anlamamıştı. Kendine kızmak boşunaydı. Lakin gönlü kırgındı. Afra Muâz'ın kırgın olduğunu hissetmişti.

"Özür dilerim." deyiverdi. İlk defa Hamid'i sevdiği için birinden özür diliyordu. Neden özür dileğine anlam dahi veremedi. Afra belki de sadece kimseyi kırmak, üzmek istemiyordu. Muâz genizini temizledi.

"Estağfirullah insan gönlünde Yâr var diye özür diler mi? Sadece keşke gelmeseydiniz. Düşümde sizi misafir etmeseydim. Ümitle hiç yolumuz kesişmeseydi keşke. Keşke sizi kader defterimde aramaya kalkışmasaydım. Şimdi olmadığınızı anlamak belki de beni bu denli yaralamazdı."

"Miraca Hatice'siz de çıkılır."

"Cebrail ürkütürse beni, kime sığınırım. Memleketime döndüğümde meskenimi kimin civarına kurarım." (Mekke Fethinde Rasulullah (s.a.v) çadırını Hz. Hatice'nin kabrinin yakınlarına kurmuştur.)
Afra dilsiz kaldı Muâz'ın karşısında. Teselli cümlesi aradı içinde. Muâz haklıydı hiç gelmemeliydi buraya. Çok ısrar etti herkes kimseyi susturamadım diyerek daha çok kalbini kırmak istemedi.

"Ben örtümü başkasının gönlüne setreyledim. Mezarımı da onun gönlünde bir köşeye gizledim. İsteseniz de bulamazsınız beni. Rabbimden dileğim sizi yürüdüğünüz yolda muvaffak edecek bir yoldaş vermesidir. İnanın bana yolundan şaşmış yolunu bulamayan o kadar çok Sevgili dilencisi var ki, o kadar herkesim ki, ondan sebep dava arkadaşı bulacağınızı biliyorum. Rabbim herkesin gönlüne göre veriyorsa sizin rızkınız da özeldir, muhkemdir. Sizin layığınız ben değilim. Sevdiğimin de layığı değildim lakin Rabbim lütfetti beni onun gönlüne Yâr eyledi. Rabbim onun bahtına yazdığını sizin bahtınıza yazmasın."
Muâz bu tevazu karşısında lâl kesildi. Onun gerçek bir yolcu olduğuna bir kez daha inandı. İçinde coşan muhabbeti gizledi. Sessizleşti. Hamuş olmasa idi içindeki hakikat dışarıya aşikar olabilirdi.

~SADR-I PARANDE~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin