Sabah uyandığımda Roseanne başımdaydı, mutsuz gibiydi.
Uykulu bir şekilde "Ne oldu?" dedim.
"Dün gece çocuk gibi hemen bayılmışım, tadını çıkaramadık." dedi. Gözümü açacak halim bile olmasa da güldüm, "Sorun değil, çok tatlıydın."
Sözümü bitirir bitirmez yanıma atladı, "Kalk artık!"
"Saat kaç?" diye sordum.
"11.20"
"Ne?" diye yüksek sesle bağırarak kalktım. Ofise gitmemiz gerekiyordu ve ben uyuya kalmıştım.
"Neden uyandırmadın beni?"
"Bilmiyorum, şirin uyuyordun, bozmayıp yanına geldim ve biraz seni izledim."
Şaşkın gözlerle ona bakıyordum, "Sen neden gitmedin peki?"
"Seni izledim dedim ya."
Oflayarak yataktan kalktım ve elbiselerimi bulmaya çalıştım.
"Hala sarhoş musun sen! Ne diye romantiklik ettin?"
Roseanne ayağa kalktı ve "Oteldeyken de sen beni sinir etmiştin! Ödeşmiş oluruz."
Konuşmanın anlamı yok diye düşünerek yüzümü yıkamaya gittim. Geldiğimde Roseanne hazırdı.
"Sadece yüzümü yıkadım, nasıl gi-"
Ah evet dün sabah onun yaşadığının aynısını şimdi ben yaşıyordum. Roseanne önce o mükemmel gülümsemeyi yaptı, sonra sesli güldü.
Üstümü giyindim ve dışarı çıktım. Roseanne arabada bekliyordu.
Arabaya binip çantamdan telefonumu çıkardım.
Roseanne elindeki bisküviden uzattı, "Al, kahvaltı yapamadık."
"Ağzın doluyken konuşma." dedim, "Ben kahvaltı yapmıyorum."
Bisküviyi elinin uzanabileceği bir yere koydu ve arabayı çalıştırdı. "Niye mutsuz olduğun belli oldu."Telefondan patronu aradım, durumu nasıl izah edeceğimi bilmiyordum fakat en azından geldiğimizi bilmeliydi.
"Alo, efendim ben Lalisa."
"Evet biliyorum, neredesiniz? Yanındaki çocuğun da gelmemiş."
Çocuğun kim olduğunu düşünmem uzun zaman almadı, yanımda bisküvisini yemeye çalışarak araba süren kişi.
"Roseanne de yanımda efendim, şimdi geliyoruz. İkimizin adına da özür dilerim."
Telefonu kapattı. Roseanne sakin bir şekilde "Ne olmuş?" dedi.
Yan döndüm, normalde onu tersleyip gaza basmasını söylerdim.Fakat... Artık ona o gözle bakamıyordum?..
"Patron işte bilirsin, gidelim." diyebildim.
İlk defa birisine hafif de olsa kibar davranabilmiştim, çevremde bunu hak eden çok az kişi vardı.
Gaza bastı ve kısa sürede ofise vardık. Koşar adımlarla arabadan inip kapıya yürüdüm. Roseanne de arkamdaydı. Ofise geçip görevi öğrenmeden önce patronun odasına gitmeliydik, nedeni çok açıktı.
Roseanne kapıyı tıklatıp içeri girdi, "Efendim, biziz."
Yavaşça içeri girdik.
Tahmin edildiği gibi atarlı bir giriş yaptı ve yaklaşık 10 dakika boyunca azarlandık. Odadan çıkarken Roseanne'ye fısıldadım, "Senin romantizm anlayışın bu mu? Uyandırsan ne olurdu!"
Kıkırdayarak güldü.
Ofise geçtik, Eun-yu bizi bekliyordu.
"Sonunda geldiniz efendim, dosyaları bırakıyordum. Sorunuz olursa buradayım."
"Tamam çıkabilirsin." dedim ve yolladım. Roseanne Laptopunu açtı ve maillerini kontrol etmeye başladı.
"Ne o? Dün gece söylediğin eski sevgilinden mi mail?"
Şaşkın gözlerle bana baktı, "Ne?" dedi.
"Dün sana öyle bir şey mi anlattım?"
Güldüm ve dosyayı okumaya başladım, aklıma bir şey takıldı. Daha önce kimseyle konuşurken bu kadar gülmüyordum. Dosyayı masaya bıraktım ve Roseanne'ye bakmaya başladım, "Nesin sen?.."
Roseanne laptopunu kapatıp yanıma geldi. "Neymiş bugünki bomba planı?" Kahkaha attı. Henüz okumamıştım fakat bu seferki kısa görünüyordu.
Dosyayı eline aldı ve okumaya başladı, "Aaa Dongcheon'u biliyorum!"
"Dongcheon? O da ne?" diyerek sordum.
"Al oku, belli ki düşünmekten okuyamamışsın. Kahvaltı yapmazsan böyle olur." dedi ve dosyayı masama fırlattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
secret mission ; chaelisa
FanficSiyah rengi bir kadına ancak bu kadar yakışabilirdi.