14; Kelebek.

111 13 12
                                    

Roseanne ile karşılaştığım ilk zamandan bu yana bir sene geçmişti. Bu bir sene boyunca hayatım boyunca alamadığım arkadaşlık hissini ondan alıyordum.
Fakat, bu arkadaşlık mıydı
yoksa kelebek hissi mi?
Eğer bir kelebek hissi oluşacak ise, kelebeğin Roseanne olmasını çok isterdim.
Roseanne çocuk gibi davranan, bazen şirinlik yapan bir tipti, bu yüzden ona bu zamana yani birkaç gün öncesine kadar çok kaba davrandığımı fark ettim. Aslında bu benim için normaldi, hayatım boyunca bir kadına hiç bu kadar değer verip bunu hissettirmek zorunda kalmamıştım. Şiir yazan, tatlı şeyleri seven ve kibar bir kadın, hiç bana yanaşmamıştı bile.

Hikayenin bu bölümüne kadar her şey, uzak durmam gereken bir arkadaşlık, iş ilişkisi gibi görünüyordu sizin için. Fakat bu his bu bölümden itibaren, ruhumuzu terk ediyor.
...

Kahvaltıyı erken bitirdim, üzerimi değiştirmek için odama geçeceğimi söyleyip masadan ayrıldım.
Kapımı kapattım ve duvara dayanıp düşünmeye başladım, bu kadınla aynı evde kalmaya devam edersem güzelliğinden ve hislerimden aklımı yitirecekmişim gibi hissediyordum.
Eğer bu karanlık hayatımdaki tek ışık o olacaksa, kötü bir his olmazdı.
Üzerimi değiştırdim ve aynaya bakarak biraz daha düşünmeye başladım.

"Artık içimdeki savaş, eskisi gibi hissetmek isteyen tarafımın zaferiyle sonuçlanacak."
Koridora çıktığımda Roseanne aynanın karşısında saçlarını düzeltiyordu.
"Lali, sence bana kısa saç yakışır mı?"
Saçını tutarak bana döndü.
Gülümsedim. Bu sefer kibarlık için değil, gerçek hislerimle gülümsedim. Yanına gidip Roseanne'ye sarıldım, "Saçlarını kesme, böyle daha güzelsin."
Şaşırdı, ona tanıştığımızdan beri ilk defa böylesine sıcak davranıyordum. Sarılmama karşılık verdi ve beni omzundan ayırıp yüzüme baktı. "Senin neyin var?"
"Bir şeyim yok," dedim. "Sadece kendime bir şans vermeye karar verdim."
Bunu duyduğuna sevinmiş gibiydi.
"Ablamdan sonra bana sarılan nadir kişilerdensin, kıymetini bil!" deyip gülmeye başladı. O sırada patron aradı.
"Lalisa, görüşmeyeli ve işinizden ayrılalı uzun zaman oluyor. Memnun musunuz?"
Biraz düşündüm, normalde pencereyi bile ara sıra habersizce açmak dışında dışarı çıkakadığımız için yakınıp şikayet ederdim, fakat eğer memnun olmadığımı söylersem Roseanne ile birlikte yaşama süremi azaltacak olacaktım.
"İdare ediyoruz efendim, bir gelişme var mı?"
"Sayılır, adamlar birkaç kere bulunduğunuz yerin yakınlarında belirmiş, dışarıyla irtibatı yeterince kesmeye çalışın. Emin olun kısa sürede çözmeye çalışacağız."
"Tamam efendim, durum bilgisi için teşekkürler."
Telefonu kapattım ve Roseanne'ye baktım, merakla beni dinliyordu.
"Ne olmuş?"
"Adamlar yakınlardaymış, dışarıyla irtibatı tamamen kesin diyor."
Ağzını bir şey söylemek için açtı,
fakat kelimeleri seçemeyip geri kapattı.
"Zaten iletişimimiz yoktu, daha fazla nasıl keseriz?"
"Bilemiyorum. Telefon görüşmelerinden veya Lee Hyun'un dışarıdan ihtiyaçlarımızı getirmesini kast ediyor olabilir."
Elleri belinde ağzı açık bir şekilde düşünmeye başladı,

https://pin.it/56FBUrt

"Buzdolabında sadece bir haftalık besin var! Hepimiz öleceğiz!"
Kahkaha atarak içeri doğru ilerledim,
"Merak etme ölmeyiz!"
Aslında birden duraksadım, burada olmak zorunda değildi. Onu buraya ben sokmuştum.
Arkamı hafifçe döndüm ve yüz ifadem bozuldu, "Roseanne, özür dilerim. Seni buraya ben getirdim."
Yüzündeki korku silindi ve acımayla sevgi arası bir bakışla koluma sarıldı.
"Burada ölsem ne yazar! Seninle uyanma onuruna ulaştıktan sonra."
Ufak bir sesle güldüm ve moralim yerine geldi, burada zorla kalmadığını bilmek beni rahatlatıyordu.

"Roseanne, şu yazdığın şiirleri bana da göstermek ister misin?"
Biraz düşündü, daha önce söylediklerini unutmuş gibiydi.
"Gel öyleyse."
Birlikte odaya geçtik ve Roseanne yastığın altından defteri çıkarttı.
"En baştaki beş siir liseye ait, defteri bulunca diğerlerini yazmaya geçen sene başladım."
Rastgele bir sayfa açtı, en baştan okumaya başladı,

"Bir yağmur sabahı,
Islak çiçekler, sen ve ben..."
Henüz kıtayı bile yarılamadan sözünü kestim,
"İlk şiirini okusana, bana benzediğini söylemiştin."
Bir an duraksadı, cümle kurmak imkansızmış gibi gözlerini yere dikti. Utanmış gibi gözüküyordu, neden bu kadar abarttığını anlayamamıştım.
"Her neyse, yeter." dedi ve defteri kapatıp hızlıca yastığın altına kaldırdı.
Ayağa kalktı, o hareket ederken ona bakıyordum.

"Lalisa.." dedi usulca.

"Efendim?"

"Sen, hiç aşık oldun mu?"

Duraksadım, bu sorunun konuyla alakası yoktu.
Belki de vardı.
"Sanmıyorum."

Yumruğunu sıktı ve yerden kafasını yerden kaldırmadan dışarı çıktı.
Ne olduğunu pek anlamasam da sorun etmedim, şiir aşkla ilgili olabilir miydi?

secret mission ; chaelisaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin