Ertesi gün Roseanne ile salonda, onun sevdiği dizi hakkında tartışıyorduk,
"Balık burcuysam ne var! Duygusal seviyorum ben!""Tamam da her izlediğimiz şeye ağlarsan işimiz zor."
"Duygusal değil ki, romantik."
"Ne farkeder işte, o dizilerde de sürekli ağlamıyorlar mı?"
Roseanne birden ayağa kalktı ve odasına gitti, bana trip attığını düşünüyorum fakat elinde küçük bir saksıyla geri döndü.
"Bak! Ben yetiştiyorum, gül romantizmin simgesidir."
Eğilip saksıya baktım, henüz küçük bir filizden başka görünür şey yoktu.
"Gelirken mi getirdin?""Evet, sana göstermek için."
Birden konuşmayı bırakıp gözlerine baktım, "Neden bana karşı bu kadar heveslisin Roseanne?"
Bana baktı, "Çünkü,"
Bir an duraksadı, söyleyeceği şey yanlışmış gibi.
"Çünkü bu gül, defterdeki şiir, güzel elbiseler, güneş, ay, gece, sigaralar, izmaritler.. Hepsi seni anlatıyor bana."
Ne diyeceğimi tahmin edemediği için yalvarırcasına cevap bekler gibi gözümün içine baktı, uzun zamandır hiç bu kadar içli konuşmamıştı.
"Neden?""Çünkü gece kadar sakinsin Lalisa, sigara kadar zararlısın ama hoşuma gidiyorsun."
Bir an kendimi tutamayıp gülümsedim. "Şiirler iyi gidiyor galiba."
Güldü, yine o şekilde güldü. Uzun zamandır aynı evdeydik fakat bu gülüşüne hasret kaldığımı hiç fark etmemiştim.
"Bu evden çıktığımızda, yine benimle terasta sigara içer misin?"
"İçerim. Terasa gerek yok, seninle her yere gelirim."
Ne ara birbirimize bu kadar bağlanmıştık bilemiyorum fakat, yine de kendime yaptığım konuşma işe yarıyor gibiydi.
...
O gün akşama kadar sohbet ettik, yanınızda sevdiğiniz bir insan varken zamanın geçtiğini fark etmek zordu.
Telefonum çaldı, arayan patrondu.
"Lalisa, bir haberim var.""Buyrun efendim."
"İki gün sonra, babanın başlattığı işi bitirmek için seni görevlendiriyorum. O adamları temizlemen, senin o evden çıkıp işine devam edeceğin ilk görevin olacak."
Bir an düşündüm, bu iyi miydi yoksa kötü mü? Tehlikeliydi, fakat artık dışarı çıkmazsam bayılacaktım.
"Elbette!" diyebildim sadece.
"Efendim, Roseanne de gelecek mi?""Gelsin ister miydin?"
Bunu söylerken içinden güldüğünü tahmin edebiliyordum.
"Bu iş tehlikeli, onu sokmak istemem fakat kendi bilir efendim, danışırım."Telefonu kapatıp koridordaki Roseanne'nin yanına gittim ve elimi arkadan omzuna koydum, ne olduğunu anlamak için arkasını döndü,
"Sana bir haberim var.""Neymiş? Ha, patronla konuştun değil mi?"
"Evet, o evden çıkabilirsiniz dedi."
Birden gözleri fal taşı gibi açıldı ve gülümsedi,
"Ne yani, işe geri mi döneceğiz!""Evet, ama göreve senin katılmanı istemiyorum."
"Neden?"
"Tehlikeli, babanın başlattığı işi sen bitir diyor."
"Tek gidemezsin, ortağın değil miyim? Sen nereye ben oraya."
Güldüm, "Pekâlâ. Fakat henüz iki günümüz daha var."
Kafasını salladı ve içeriye koştu, "Çabuk gel!"
Merak ettiğim için yanına gittim, Roseanne üzgün gibiydi, "Gülüme bak! Soldu."
Saksının yanına gidip baktım, filiz solmuştu fakat tomurcukları ve tohumları hâlâ üzerindeydi. "Üzülme, bekle."
Ayağa kalktım ve keskin bir alet, su ve benzeri şeyler getirdim.
Bir yandan saksıyla uğraşırken Roseanne beni izliyordu.
Filizin üzerindeki tohumu aldım ve filizi saksıdan çıkarttım, "Bu tohumla yeni bir gül yetiştirsek? İkimizin diktiği."
Hoşuna gitmiş gibiydi, gülümsedi ve evet anlamında başını salladı. "Suyunu ben dökeceğim!"
"Olur, al hadi."
Birlikte gülü diktik ve suladık, Roseanne'nin gülümsemesi yerine gelmiş gibiydi,
"Böyle güzelsin, bir daha üzülme."
Bana bakmakla utanmak arasında gitti ve gülü yerden alıp masanın üzerine koydu.
"Bu arada dışarı çıkınca ne giyeceğiz?! Bana siyah mı yakışır kırmızı mı yoksa mor mu ya da kot pantolon mu giysem eteğimi mi..?"
Bu şekilde saymaya devam ederken gözlerimi açmış onu dinliyordum, bu kadar giysim olduğunu bile sanmıyorum.
"Dur!" dedim, "Sana ne giysen yakışıyor Roseanne, sakin ol lütfen."
Yanaklarını şişirip düşünmeye devam etti,
"Sana en çok siyah yakışıyor Roseanne, bunun en büyük şahidiyim."
Kafasına yatmış gibiydi, odasına girip kapıyı kapattı. Bir süre çıkmayınca telefona dalmıştım, çıktığında üzerine siyah mini bir elbise vardı. Gözlerimle süzmekten konuşmayı unutmuştum, "Bunu mu giyeceksin?""Evet, güzel mi?"
Kafamı yana yatırarak ağzım sonuna kadar açık "Tabiki!" dedim. Siyah'ı yakıştırdığım tek insan siyah giymişti.
...
İki gün çok hızlı geçmişti, çoktan çıkma vakti gelmişti.
"Lalisa, sence bu olayın sonu ne olacak?" diye sordu Roseanne.
"Büyük bir olay olduğunu sanmıyorum Roseanne, bizimkiler çoğunu halletmişlerdir."
Yere bakıp düşünmeye başladı, sonra birden elimi tuttu,
"Seninle birlikte zor olsa bile giderdim sanırım, şuanda en yakınım sensin."
Gülümsedim, ihtiyacım olan cümle buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
secret mission ; chaelisa
FanficSiyah rengi bir kadına ancak bu kadar yakışabilirdi.