otuz- afitap

527 66 28
                                    

"Yeni bir söz söylemek için illa ki ölmek mi gerekir"

-Gece vakti yolculuk-

*15 saat sürecek olan bu yolculukta Sadi
kayınpederiyle aynı araçta gidiyordu. Onlar arka koltukta, iki koruma askerde ön koltuklardaydılar. Gecenin verdiği sessizlik ve karanlıkta gidiyorlardı.
Sadi başını cama yaslamış çalan şarkıyı dinliyorlardı "ben yoruldum hayat". Sadi babasını Mardin Karabayır'da kaybetmişti. Bu yollar ona sadece babasını hatırlatıyordu. Yavuz Erdem onun düşünceli olduğunu görünce omzuna dokundu. *

Yavuz Erdem: İyi misin oğlum?

Sadi: Bu yollar bana hiç yabancı gelmiyor komutanım.

Yavuz Erdem: Ben senin babanım artık..

Sadi: (gülümser) Emredersin baba.
(Acıyla tebessüm eder) Yıllar olmuş baba demeyeli..

*Yavuz Erdem destek olurcasına sarar oğlunu. Ve yolculuğa devam ederler Sadi cebinde kızı ve karısıyla çektirdiği fotoğrafını hem de bebeğinin ultrason resmini taşıyordur. Çıkarır onları ve yolculuk boyunca bakar o fotoğraflara. Yavuz Erdem uyuyakalmıştır. Bir kaç saatin ardından Gaziantep'e varmışlardır. Sırada Şanlıurfa sonra da Mardin vardır. Gaziantep'te bir mola verirler. İnerler araçlarından, dağlık bir arazide. Gizliliklerini korumak zorundalardır, o yüzden şehirin göbeğine gidemezler anca dağlık veya ıssız bölgelerde durabilirler. Yavuz Erdem şimdi Sadi'yle ellerinde sandviçlerle taşlık alanda yürüyorlardır. *

Yavuz Erdem: Şimdiden özledin aileni galiba..

Sadi: Özledim baba. Burnumda tütüyorlar..

Yavuz Erdem: Sayılı gün çabuk geçer derler.

Sadi: Asım'ın sonunu getireyim sonra İstanbul'a döneriz baba.

Yavuz Erdem: Asım'ın sonu burası oğlum. Mardin olacak onun sonu.

Sadi: İnşAllah baba.

*Sandviçlerini yedikten sonra hepsi araçlara binip istikamet Mardin diyip yolculuklarına devam ederler. 
4 saatlik bir yolculukları kalmıştır geriye. Akşam üstü Mardin'e varacaklardı. Neyse bir üç buçuk saat sonra tam Mardin'e gireceklerdi ki geçtikleri dağlık alandan keleşlerle bir sürü adam indiler dağdan. O sırada bir otobüs geçiyordu, belli ki otobüsü durduracaklardı. Askerlerin araçlarını henüz görmemişlerdi, askeri araçta değildi. Bunu akıl etmişlerdi. Neyse, askerler biraz uzakta arabalarını durdurdular, eğer birilerine zarar vermeye kalkarlarsa ateş açacaklardı. Şimdilik sakin olmaları gerekiyordu. Elleri keleşli gençler otobüsün etrafında toplandılar ve otobüsü durdurdular. Şoförü döve döve hor görerek çıkardılar otobüsten. İçinde ki yolcularıda aynı şekilde, dışarı şöförü ve erkek yolcuları aldılar. Otobüsün içinde ise sadece çocuklar ve kadınlar vardı. Sadi dayanamıyor bir an önce araçtan inmek istiyordu fakat yapamazdı zaten Yavuz Erdem durdurmuştu onu. Sadi'nin aklına Songül'le tanıştıktan sonra aynı bu şekilde bir otobüsü durdurmuşlardı, o gelir aklına. Ankâ'yı orada kurtarmışlardı. Kızının kalbinin durduğu an geldi gözünün önüne. O anı gidiyor yerine verdikleri şehitler geliyordu. Sadi bunlarla başa çıkmaya çalışırken otobüsten bir kadın indi kürtçe konuşuyor hatta bağırıyordu. *

"Tu ne mirov î" (sen insan değilsin)
"Me bihêle, de em herin" (bırakın bizi, gidelim!)

"Eh bes e" (eh yeter) der keleşli genç çocuk.

Nevâ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin