Hisler.
Önünü alamadığınız, büyümesine engel olamadığınız, aklınızı değil yüreğinizi dinleyen hisler. Kalabalığın içinde göz göze gelince omurganızın karıncalanmasına neden olan, en klişe senaryoların bile konu o olunca içinizi kıpır kıpır etmesini ve gecenin bir yarısı bir ucube gibi adını tekrar tekrar söylemenizi sağlayan hisler. Genç olmanın belki de en güzel ve aynı zamanda en kalp kırıcı yanı; durduramadığımız hisler.
Bizi biz yapan şeyler, kalbimizi attıran ve seçemediğimiz tüm o kişiler.
Ellerim sahayı iyi gören tribünün sandalyesini sıkıca kavramışken kaşlarım çatılı bir şekilde onu izliyor, hislerim hakkında düşünüyordum. Gittiğim her yerde onu aramamın, gözlerimi ondan alamamamın ve sadece elini tutma hayalinin bile kıkırdamak istememe sebep olmasının nedeni neydi? İnsan hiç sahip olmadığı birini özleyebilir miydi? Ben özlüyordum. Onu tanımasam da hasretini çekiyor, ne zaman güzel bir kız ya da yakışıklı bir erkek elini yüzüne koyup ona bir öpücük verse dudaklarım sızlıyor, parmak uçlarım esmer teninin verdiği hissiyatı bilir gibi karıncalanıyordu.
Hisler, ne garip şeylerdi cidden. Bir yıl öncesine kadar tanımadığım oğlanın teki şu sıralar düşündüğüm tek şey, kasıklarımdaki karıncalanmaların ve yanaklarımı kızartan rüyaların sebebiydi. O her zaman çok yakışıklı ve çekici biri olmuştu ancak son birkaç aydır hakkında düşünmeden edemiyor, nasıl koktuğunu merak ediyor ve kendimi acizce onunla bir şansım olduğuna inandırmaya çalışıyordum.
Sadece yanımdan yürüyüp geçmesinin bile nefesimi kestiğini fark edince tehlikenin farkına anca varabilmiştim ancak her şey için fazla geç kalmış olmalıyım ki her ne kadar onun gibi oğlanların benim gibilere bakmadığını bilsem de duygularımı bastıramamıştım. Mükemmel değildi, onu istememin sebebi belki de buydu. Ne zaman üstü çıplak bir şekilde basket oynasa gözlerimi alamayıp hayranlıkla izlediğim dövmeleri, beladan kurtulmayan başı, kaba dili, ders araları tüttürdüğü sigaraları, kirli converseleri ve onu o yapan tüm bu küçük şeylerle o, kesinlikle mükemmel değildi.
Ancak bu başıboşluğu, umursamazlığı ve asiliği içimde bir yerlerin karıncalanmasına neden oluyor, nefesimi tutup gözlerimi kırpmadan onu izlemeden duramıyordum. Nasıl yapabilirdim ki? Okulun yarısının ondan hoşlanıyor olması bunun benim suçum olmadığını gösteriyordu bence. O direnilmezdi, alaycı gülüşünden ve tribündekilere dinlettiği kirli rap şarkılarından kaçamazdınız, tıpkı göz alıcı fiziğinin ve arsız bakışlarının etkisinden kaçamayacağınız gibi.
Ben de yapamamıştım.
Choi San'a düşüşüm kolay ve hızlı olmuştu.
Disney yapımı aptal bir ergen dizisinde olmadığımı biliyordum. Hayır, hayatım Netflix'in yeni çıkardığı ve iyi çocuğun kötü çocuğa aşık olduğu bir gençlik filmi de değildi. Aslına bakarsanız insanların sadece iyi ve kötü olamayacağını düşünüyordum. Filmlerde ve kitaplarda karakterleri kalıplara sokmak çok daha kolaydı ama gerçek hayat bu kadar basit değildi. Her kötü biraz kırılgan ve şefkatli olabilirdi, her iyinin sakladığı kirli sırları ve utandığı günahları vardı. Kimse tamamen saf, tamamen tehlikeli ya da tamamen güvenilir olamazdı.
Yine de Choi San, filmin birinden fırlamış bir kötü gibiydi. Bilirsiniz, var oluş amacı sadece kötü, tehlikeli ve asi olmak olup genç kızların kalbini çalmakta usta olan kötülerden... Tek fark bir kurgu ürününde olmamamız, tüm bunların gerçek olması ve gerçek hayatta kötülerin olmadığı gibi şehri kötülerden koruyacak süper kahramanların da olmamasıydı.
Yani ona saplanıp kalmıştım, hoşlantım büyürken beni onun manyetik alanından kurtarabilecek kimse yoktu.
Düşünen bir insandım. Popüler kültürün sürü psikolojisiyle yönlendirdiği kitlelere inat sorgulamaya çalışır, kendi değerlerim ve ilkelerim doğrultusunda yaşamaya çabalardım. Ailemin hangi dine inandığı, bu ay hangi şarkının popüler olduğu ya da toplumun benden ne beklediği umurumda değildi. Kendi inancımı ben bulmuş, kendi zevklerimi keşfetmeye çalışmış ve sosyal normlardan olabildiğince kaçmıştım. Hal böyleyken nasıl oldu da okuldaki hem en çok dikkat çeken hem de en çok çekinilen kişiye karşı hisler beslemeye başlamıştım, bilmiyordum. Yani, hadi ama!.. Gelişim psikolojisinde her hafta arkamda oturan kızın da ondan hoşlandığını biliyordum (çünkü arkadaşına San'dan bahsetmeden bir saniye bile duramıyordu, Tanrı'm...), yüzme kulübündeki çocuğun da ve şu an iki sıra önümdeki tribünden hayran gözlerle onu izleyen Jisu'nun da... Yine de bu bubi tuzağına düşmüş, San adlı kapana kısılmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝙝𝙖𝙧𝙙 𝙛𝙚𝙚𝙡𝙞𝙣𝙜𝙨, 𝙩𝙖𝙚𝙠𝙤𝙤𝙠
Fanfiction⛓️ strangers to lovers • college!au ❝jeongguk, hoşlandığı çocuğun hayatına girebilmek için onun yakın arkadaşı olan taehyung'dan yardım ister.❞ seme!tae uke!gguk