22

1.2K 213 109
                                    

Sekiz buçuk derslerine yetişmeye çalışan öğrenciler, kafeinin uykularını açması için kahve sıralarına girenler ve yavaş yavaş dolmaya başlayan kampüs... Böylesine delice bir hafta geçirdikten sonra okula gelmek ve hayatın bıraktığım şekilde devam ettiğini görmek oldukça tuhaf hissettirmişti. Jeju Adası'na kalkan uçağa gitmek için buradan ayrılan Jeongguk'la şu anki Jeongguk aynı kişi değildi sanki.

Yine de ayaklarımı sürüye sürüye hazırlanmış, postacı çantama derslerde not almak için kullandığım bilgisayarım ve gün içinde gerekli olacak birkaç şeyi daha atıp yurt odamdan çıkmıştım. Derslerimize dağılmadan önce Sakura'yla buluşmam gerekiyordu tabii. Bir önceki gece attığı hafta sonun nasıldı, neler yaptınız, düğün nasıldı içerikli mesajlarının hepsini yarın yüz yüze anlatacağım diyerek geçirmiştim ve artık adam akıllı konuşmanın zamanı gelmişti.

İşte bu yüzden olmam gerekenden daha erken bir saatte kampüsün yeni açılmış olan kafelerinden birine uğramış ve iki soğuk kahve alıp çimlere oturarak bir yandan insanları izlemeye, bir yandan da en yakın arkadaşıma hangi detayları anlatmam gerektiğini düşünmeye başlamıştım. Ona Taehyung'la tanıştığımdan beri yaşadığım ve hissettiğim her şeyi tüm şeffaflığıyla anlatmak istesem de Taehyung'a karşı beslediği küçük hoşlantı beni her zaman geride tutmuştu ve şimdi de işin içine Sakura'ya anlatamayacağım karanlık sırlar girmişti. Taehyung'un Choi ailesiyle arasındaki bu ilişki herkesin bildiği bir şey değildi ve Taehyung bana güvenip onun için böylesine hassas olan konuları bana açtıysa özelini üçüncü bir kişiye anlatarak güvenini boşa çıkarmak istemiyordum.

Güzel bir baharlık elbise giymiş, büyük kol çantasını koluna asmış, güneş gözlüklerini kafasının üstüne itmiş arkadaşımın hoplaya zıplaya bana doğru geldiğini gördüğümde sadece birkaç gündür görüşmememize rağmen özlemle tebessüm etmiştim. Onun da yüzünde gülücükler açarken saniyeler içinde yanıma yerleşmiş ve kısa bir sarılma verdikten sonra heyecanla ellerini çırpıp "Anlat bakalım!" demişti. "San'la aranızda bir şey oldu mu? Taehyung da var mıydı? Düğüne kimler geldi? Nasıl bir yerde kaldınız?"

O konuştukça yaşananlar aklıma geldiğinde gözlerimi devirmiş ve oyuncu bir şekilde "Sana da günaydın," demiştim. "Ben çok iyiyim. Sorduğun için çok teşekkür ederim. Sen nasılsın?"

Omuza vurduktan sonra kahvesinden bir yudum almış ve kaşlarını çatarak "Formalitelerle zaman kaybedemeyiz!" diye çıkışmıştı. "Kaç gündür tutuyorum kendimi! Meraktan çatlamak üzereyim."

Yarılamış olduğum kahveden aldığım yudumun içimi serinletmesine izin verdikten sonra "Tamam, tamam," demiştim bakışlarımı ilerideki bir noktaya sabitleyerek. Derin bir nefes almış ve ardından çoğu detayı atlayarak anlatmaya başlamıştım. Malikaneyi, oradaki insanları, San'ın kuzenlerini ve avlanma geleneklerine benim de dahil olduğumu anlatırken gözleri yer yer irileşmiş, ona attan düştüğümü söylediğimde endişeyle yüzü buruşmuştu. Eli saçlarımı karıştırarak yarayı ararken "Çok büyük bir şey değildi," diye eklemiş ve biraz olsun içine su serpmeyi amaçlamıştım. Merak ettiği birkaç soruyu daha cevapladıktan sonra Taehyung meselesini, en azından ona karşı hislerim olduğunu söylemeyi en sona bırakıp San'ın davranışlarından bahsetmiştim. "Çok garipti..." diyordum kaşlarımı çatarken. "Benden annesine bile bahsetmiş, inanabiliyor musun?"

Yüzünde kafası karışık bir ifade varken bir an için gözlerini yummuş, ardından açmış ve "Bi' dakika, bi' dakika..." demişti işaret parmağını havaya kaldırırken. "Anladığım kadarıyla San senden hoşlanıyor ve bunu açık bir şekilde belli ediyor ama senin tüm bunlara tepkin..." Beni şöyle bir süzmüş ve tek kaşını kaldırarak devam etmişti. "...bu mu?"

𝙝𝙖𝙧𝙙 𝙛𝙚𝙚𝙡𝙞𝙣𝙜𝙨, 𝙩𝙖𝙚𝙠𝙤𝙤𝙠Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin