bir önceki bölümü de bugün yayımladım, gözden kaçmasın diye haber vereyim dedim^ iyi okumalar❤️
🎞️i don't wanna go
Rüyalarım birden, babamla okyanusun kenarında yürüyüş yaptığım anlara dönüştüğünde burnuma da benzer bir koku doldu. Bilincimi yavaş yavaş kazanırken gözlerim kapalıydı, kaşlarım ise çatılmıştı. Yavaşça derin bir nefes alarak yoğun ve ılık kokuyu tattım.
Ben okyanusu sevmezdim. Mavinin tonunu taşıyan hiçbir şeyi sevmezdim.
Gözlerim birden açıldığında karşımda Gavin'i gördüm. Yatağın ucunda yamuk bir şekilde yatıyordum, Gavin ise bacaklarının üzerine eğilmiş bana bakıyordu. Yeni yıkanmış olduğu nemli saçlarından belliydi.
"Günaydın," dedi, harika bir gülümsemeyle. Gözlerimi kırpıştırma ihtiyacı hissettim. "Neden?"
Neden mi?
Gözlerimi ovuşturarak "Hım?" dedim sorar gibi.
"Neden bana izin vermedin?"
Ellerim gözlerimdeyken durdum. Sızlanarak arkamı döndüm. "Git başımdan ya sabah sabah."
Ellerini yatağa bastırarak sallamaya başladı. "Uyan Belezza. Uyan ve bana nedenini söyle. Seni rahat bırakmayacağım."
Yatakta savrulurken öfkeyle koluna vurdum. "Kes şunu!"
"Sabah insanı değiliz ha?"
Oflayarak yüzümü yastığa bastırdım. "Saat kaç?"
"Altı buçuk."
"Lanet olsun. Ne sabahı? Daha sa'sı yeni oluşmuş. İki saat falan uyumuşum. Kahvaltı sekizde değil mi?"
"Evet ama uyandığına göre uyuyamazsın."
"Nedenmiş? Uyurum. Beni sen uyandırdın."
"Sana dokunmadım bile. Sadece bakıyordum." Ayak bileğimi tutarak beni kendine doğru çekti. Kollarım havada yatakta sürüklendim resmen. Ben de bunu gerilmek için kullandım ve parmaklarımı kıpırdatarak sırtımı gerdim. "Beni koklamak için uyanan sendin."
Bir dakika.
Ayak bileğim. Lanet olsun. Ayak bileğim. Orayı tutuyordu, huylandığım noktada parmakları vardı. Ve garip hissediyordum. Heyecanlanmış. Kafası karışmış.
Üstelik ne yaptığının farkında değildi. Ona söylemiş olmama rağmen unutmuştu çünkü tutuşu gelişigüzel görünüyordu, bilinçli değildi.
Ardından, dediği şeyi algıladım. Hızla doğruldum. O an neyseki bileğimi bırakmıştı. "Ne koklaması?"
"İnkar mı edeceksin?"
Ellerimi dağınık saçlarımın arasından geçirerek başımı ovdum. "Seninle uğraşabilmem için bana on dakika zaman ver."
Başını sallarken gülümsedi. İç çekerek tuvalete gittim. Yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçalarken gerindim. Sabah insanı sayılmazdım. Hatta normalde o kadar öfkeli ve somurtkan olurdum ki kahvaltı edene kadar kimse yanıma yaklaşmazdı. Şimdi ise... Bilmiyorum, ilk gördüğüm şey Gavin'in tebessümü olduğundan yaydığı enerji gıcıklığımı bastırmıştı sanırım. Ya da bileğimdeki eli.
Kapıyı açarak Gavin'in nerede olduğuna bakındığım anda hafifçe eğilerek "Neden?" diye sordu. İrkilerek kafamı kapının pervazına çarptım. Kapının dibinde beklemişti manyak. "Üzgünüm."
Başımın arkasını ovuşturarak ona baktım. "Ne neden?"
"Acıyor mu? Sert çarptın." dedi, gözlerinde pişmanlık belirirken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bir zehir gibi
Teen Fiction(5) Gavin Drew, gözlerinin tüm kadınları tavlayabileceğine inanıyordu. Ne var ki Novella Flores, mavinin her tonundan nefret ederdi.