Uykudan ayılırken ilk parmaklarım kıpırdandı, etrafındaki yumuşak teller tenimi okşadı. Gözlerimi kırpıştırarak açtım. İlk önce tavana baktım, ardından bakışlarımı; karnımın üstünde yatan Gavin'e çevirdim. Sol bacağım yana açılmıştı; diğeri ise belini sarmıştı; onun ise bir kolu belimin altındaydı; diğer eli ise göğsümü tutuyordu. Karnım, hafif bir gülümsemenin nefesiyle yükselirken Gavin kıpırdandı ama uyanmadı.
Dün gece dışarı çıkmış, açık pizzacı arayıp bulmuş ve bir güzel yemiştik. Sonra da Daniel'ın evine dönüp adeta bayılmıştık.
Hafifçe iç çektim, ardından parmaklarımı yanağına değdirdim. Uyanmasını istemeyen, nazik bir dokunuştu. Daha çok, onu yakından incelemek içindi. İşaret parmağımı yanağından burnuna götürdüm ve şeklini takip ettim. Ardından dudaklarına kaydırdım ve çizgisini arşınladım. Yüzü, aynı kişiliği gibi, bende bağımlılık yaratıyordu. Yakında tek ayırt edebileceğim yüz onunki olacaktı sanki.
Bu kadar kısa sürede, bu denli hoşuma gitmeye başlaması hiç inandırıcı gelmiyordu. Daha önce neredeydi? Hayatım boka sararken neden karşıma çıkmamıştı? Aslında cevabı basitti. Dikkat etmemiştim. İyi olduğunu düşündüğüm her insanı, zarar vermemek amacıyla kendimden uzaklaştırmıştım. Zaten işim başımdan aşkındı. Derslerden kalmamaya çalışıyordum, babamın marketini ayakta tutmayı deniyordum. Annemin hayatını iyice batırmaması için üvey babamla dengesini sağlamayı deniyor, hem ruhsal hem de manevi açıdan destek olmaya çalışırken birkaç işte birden çalışıyordum.
Şimdi, bu sıkışık hayatıma, her şeyi mükemmel olan birini sokmak onun için haksızlık değil miydi?
Of. Siktir et. Adam harika dans ediyordu, çok az erkeğin yapacağı bir şekilde ve özgüvenle. Ağzını mükemmel kullanıyordu, hem eylemsel olarak hem de sözlü olarak. Saçma dramlardan nefret ederdim ve Gavin'de dramın d'si yoktu. Onun yanındayken istediğimi yapabilirmişim gibi hissetmek bir yana, istediğimi yapabiliyordum zaten. Bir süre bunların hepsinin tadını çıkarmaya hakkım vardı.
Parmağımı çıplak omuzuna, oradan da sırtındaki kaslara kaydırdım. Teninin üzerinde parmaklarımı kaydırmanın rahatlatıcı bir havası vardı.
Altımda ezilen koluyla beni daha sıkı kavradı. Gözlerini açmadan, "Beni hep böyle uyandırman bana neye mal olur?" diye mırıldandı, boğuk ve uykulu bir tonda. Nefesi, külodumla yarım atletimin arasında açık kalan tenimde gezinmişti.
"Biraz kalk üstümden." dediğimde yarı açılmış gözlerle başını kaldırdı. Ardından, sorgulamadan ellerini üstümden çekti, göğsümdeki elini çekerken hafifçe sıkarak yoklayışını kaçırmamıştım. Altından kayarak kalktım, o da ayaklanacağı sırada elimi sırtına koyarak bastırdım. Kollarını birleştirerek alnını yasladı.
"Bekle bak ne yapacağım." diyerek bacaklarımı açarak üstüne çıktım. "Bunu," diyerek elimi bel çukuruna koydum. "Annenin masöründen öğrendim. Yamuk yatınca iyi mi geliyormuş ne, bir şeyler dedi ama İngilizcesi çok iyi değildi." Baş parmaklarımı bastırarak omuriliğinden yukarı doğru tenini ovdum.
Gavin şaşkınlıkla karışık rahatlamayla inlerken avucunu koltuğa pat pat vurdu. "Vay anasını."
"Değil mi ama?" dedim, memnuniyetle. Onu ovmaya devam ederken sordum, "Annenin evde olmadığımızdan haberi var mı bu arada?"
Duraksadığında gerildiğini sandım ama öyle olmadı, sadece öksürdü. "Evet."
"Ve?"
"Kızıp kızmadığını soruyorsan tabiki sinirlenmiştir."
"Sana niye bu kadar müsamaha gösteriyor?" diye sordum merakla. "Hiç tehdit edildin mi? Seni mirastan men ederim gibi falan?"
Hafifçe gülerken tekrar öksürdü. Yüzünü de kanepeye bastırdığı için sesi boğuk çıkmıştı. "Onu yapamaz. Ailemizin mirasında, 18'ini geçmiş ve görevini yerine her bireyin eşit hakları vardır. Bu durum, her anlaşmadan herkesin haberi ve onayı olmasını da içeriyor ve bu bazen aşırı yorucu ama yapacak bir şey yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bir zehir gibi
Teen Fiction(5) Gavin Drew, gözlerinin tüm kadınları tavlayabileceğine inanıyordu. Ne var ki Novella Flores, mavinin her tonundan nefret ederdi.