"Novella nerede?"
Üstümdekini çıkarmaya çalışırken -giymesi kolaydı ama sanırım yırtmadan çıkarılamayacak şekilde tasarlanmıştı- duraksadım. Giyinme odasının sürgülü kapısı çekiliydi ama yine de telaşlanmıştım.
"Buradayım, Bayan Antonietta. Bana bir dakika verin."
"Vaktim yok."
"Üzgünüm ama olması gerekiyor." dedim, öksürerek. "Gavin, biraz gelebilir misin?"
Annesinin bir şeyler daha söylediğini duyduğumda Gavin'in, elime geçen ilk tişörtünü üstüme geçirdim.
Elime de eşofmanını almışken Bayan Antonietta içeri girdi.
Arkasından, atılarak ellerini annesinin gözlerine koyan Gavin geldi. "Cazzo! Mamma! Böyle içeri dalamazsın!"
"Küfür etme Gavin. Kız arkadaşınla masörlerim ilgilendi, onu çoktan gördüm." diyerek Gavin'in ellerine vurdu. Gavin'e sorun olmadığını belirten bakış atarak eşofmanını giydim. "Bundan hiç rahatsız olmadı." diye devam etti Bayan Antonietta, umursamaz bir şekilde omuz silkerek. "Olmamalı da zaten. Güzel bir vücudu var. Dolgun."
Gavin de ben de ona şaşkınlıkla bakıyorduk. Beni çıplak gördüğünde fazla iri olduğumu söylemişti... Boğazımı temizledim. "Teşekkürler?"
Elini geçiştirir gibi salladı, beni incelerken. "Bu akşam Federico ve Samuele şirkette olacak. Senin de gitmen gerekiyor Gavin, yarın için hazırlık. Ben de bu süreçte Sanyu ile Novella ile vakit geçirebileceğimizi düşündüm."
Büyük oğlunun eşiyle ve benimle vakit mi geçirmek istiyordu?
"Dut mu yedin kızım?" dedi Bayan Antonietta, onaylamayan bakışlarla. Ardından, iç çekerek arkasını döndü. Otoriter bir tavırla, "Bir saate yukarıda ol." dedi. "Gavin, şoför de seni bekliyor. Dikkatli gidin."
Gavin, sabır dilenir gibi bir tavırla nefesini verdi. Sırtını pervaza yaslayarak başını geri attı, gözlerini kapattı. Sanırım Gavin'in tam olarak nefret ettiği şey buydu. Sorumluluğunun bilincindeyken bölünüp, zaten yapacağı şeye doğru itelenmek. Biri ona emir verince sinirleri hopluyordu ve kaçası geliyordu.
"Hey," dedim, yumuşak bir tonda. Yanına ilerledim ve ona güvence verdim: "Annenle ve Sanyu'yla vakit geçirebilirim, bu beni rahatsız etmez."
"Muhtemelen ne konuştuklarını anlamayacaksın bile. Seni sıkıntıdan patlatacaklar." diyerek kollarını göğsünde kavuşturdu.
Gülümsedim. "Ah, annenin mimikleri ne söylediğini çok iyi belli ediyor. Gayet de anlayacağımı düşünüyorum." Gülümseyişim hafifçe soldu. "Ama eğer sorun... İşe gitmek istememense-"
"Sadece burada, seninle vakit geçirmek istiyordum. Sonra da diğerlerinin yanına gidecektik."
"Boş ver. Yarın sabaha erteleriz, günler ölmedi ya."
"Yarın sabah..." dedi, düşünceli bir tonda.
İşe gitmesi gerekiyordu muhtemelen. "Ya da akşam."
"Hayır, sabah."
"Kendini zora sokmasana. Yoğunsan... Yoğunsundur işte." diyerek ellerimi göğsüne koydum. "Anlayış göstereceklerdir."
Kollarını belime sararak alnını alnıma yasladı, bu süreçte hala gözleri kapalıydı. "Teşekkür ederim."
"Teşekkürlük bir şey yok." diye mırıldandım, bir elim göğsündeyken diğeriyle yanağını okşayarak.
Başını, dokunuşuma doğru yatırırken gözlerini açtı. "Yine de yengemle ve annemle takılmak zorunda değilsin."
"Biliyorum." dedim sırıtarak. "Ama onlarla takılmam gerek. Belki biraz edep adap öğrenirim, hım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bir zehir gibi
Teen Fiction(5) Gavin Drew, gözlerinin tüm kadınları tavlayabileceğine inanıyordu. Ne var ki Novella Flores, mavinin her tonundan nefret ederdi.