yayımlanma tarihi: 9 ağustos, 2020
medya: novella
Burası kahrolası bir malikaneydi. Yok vazgeçtim: Saraydı. Şimdi araba birden at arabasına dönüşecek ve biri beni elimden tutarak indirecekti; ben de eteklerimi düzelterek yürüyecektim. Gerçekten... Bazı insanların hayatında neler dönüyordu böyle?
Gözlerimin önündeki görüntü asırlardır var olan bir malikanenin modern görüntüsü gibiydi. Mükemmel ötesi görünüyordu, ki daha sadece dışını görmüştüm. Ama onlarca renk renk çiçek ve tatlı kokularının etrafımı sarması kendimi bambaşka hissettirmişti bile.
"Sen bundan kaçmış olamazsın." diye mırıldandım.
Hafifçe bana doğru eğildi: "Kapıya bak, çakma Addams ailesi geliyor. Kaçtığım şey onlar."
Aslında Addams ailesinden bin kat daha renklilerdi. Annesi krem rengi bir kalem etek, gömlek, ceket takımı giymişti: başında çiçekli bir fötr şapka vardı. Babası da annesiyle uygun bir takım elbise içerisindeydi. Büyük erkek kardeşinin üzerinde spor bir takım vardı ama eşi, annesinin kopyasıydı. Kız kardeşi sade ama onu muhteşem gösteren bir elbise giymiş, erkek kardeşinin üzerinde ise çocuklara uygun bir takım elbise vardı.
Gavin Drew da eşofmanlaydı. Ben de pantolon ve tişört giymiştim. Bizi ellerindeki pahalı çantalar ya da ceketlerin cebindeki kaliteli mendillerle mi kovalayacaklardı yoksa bu fotoğraf çekiliyormuş gibi oluşturulmuş duruşu hiç bozmayacaklar mıydı, bilmiyordum.
"Ah, Gavin, figlio di mamma... Bentornato a casa!*" dedi, annesi. Ona doğru ilerledi, elini nazik bir şekilde kaldırdı ve öpmesini bekledi. "Seni tekrar burada görmek ne güzel..." *annesinin kuzusu, evine hoş geldin
Annesinin sesi kadifeden mi yapılmıştı? Kulaklarıma değdikçe daha da yumuşuyordu.
Gavin, annesinin isteğini yerine getirerek elini öptü. "Seni görmek de güzel."
Ardından ailesinin diğer üyeleri de onu selamladı. Kız ve erkek kardeşi dışında kimse sarılmıyordu.
Annesinin gözleri bana döndü. İster istemez kalbimin hızlandığını hissettim. Eğer kötü bir şey söylerse muhtemelen karşılık verecektim. Ama içeri girmeden de kendimi buradan attırmamalıydım.
"Ve sen de?..."
"Size bahsettiğim gibi, kız arkadaşım." Gavin elini uzattığında tereddüte yer vermeden tuttum. Elleri, havanın sıcaklığına karşılık soğuktu. Gergindi. "Novella Flores."
"Ne kadar ucu- uzun bir isim. Ah, üzgünüm hayatım... Dilinizi hala öğrenmeye çalışıyorum."
Kaşlarım kalktı. Ucuz demek ha? Bir de uzun olarak düzeltmişti. İngilizce'sinin bozuk olduğunu hiç sanmıyordum, karıştılacak bir şey yoktu. Bozuntuya vermeden gülümsedim ama gözlerimdeki şimşeği gördüğüne emindim. "Sizinki de öyle, Bayan Antonietta."
Annesinin gözünde mesafeler ve buzlar belirdi. Muhtemelen benden nefret etmeye başlamıştı. Zaten Gavin'in ailesinin hiçbir üyesiyle anlaşabileceğimi düşünmüyordum.
Annesi, Gavin'in koluna girerek onu yönlendirdiğinde Gavin eliyle takip etmemi işaret etti. "Gavin, halan ve teyzen de ailesiyle birlikte akşam yemeğinde bize katılacak. Seni çok özlediklerini söylediler."
Çalışanlardan biri olduğunu düşündüğüm orta yaşlı bir adam Gavin'in çantasını ve bavulumu aldığında ailesi neredeyse beni hiç selamlamadan, babası başıyla selam vermişti, içeri geçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bir zehir gibi
Teen Fiction(5) Gavin Drew, gözlerinin tüm kadınları tavlayabileceğine inanıyordu. Ne var ki Novella Flores, mavinin her tonundan nefret ederdi.