Asansörü beklerken telefonum titremeye başlamıştı. Minho hyung arıyordu. Şaşırmıştım, çünkü bize kızgındı. Daha fazla bekletmeden telefonu açtım.
"Hyung?"
"Evde misin Bin?"
"Şimdi gireceğim, neden?"
"Yok bir şey."
"Şey.. peki?"
Az önce ne olmuştu? Pek de umursamadan telefonumu cebime atarak gelen asansöre binmiş ve daireme çıkmıştım.
Chan hyung gelmişti, biliyordum fakat zili çalmak yerine kapıyı anahtarımla açmayı tercih ettim. Ayakkabılarımı gelişigüzel çıkartıp içeri geçtim. Salona baktığımda gerçekten beklediğim bir manzarayla karşılaşmıştım. Chan hyung kucağındaki bilgisayarıyla yarım kalan parçalarımıza devam ediyordu. Her zamanki gibi çok fazla odaklanmış olmalıydı ki kapı sesini bile duymamıştı."Hyung..?"
Birden bana dönmesiyle küçük bir kıkırtı bıraktım sessiz salona.
"Bin? Ne zaman geldin?"
"Yaklaşık 30 saniye önce falan."
"Kusura bakma, duymadım.."
Mahçup bir şekilde gülümsemiş, bilgisayarını kapatıp orta sehpaya koymuş ve yanına oturmam için koltuğu patpatlamıştı. Hırkamı çıkartıp asmış ve telefonumu bilgisayarın üstüne koymuştum. Daha sonra yavaşça yanına oturdum. Kolunu omuzlarımın arkasından koltuğa atmış ve pür dikkat beni dinleyeceğini belli etmişti.
"Hyung.. nerden başlayacağımı bilmiyorum."
"Pekala.. Beklememi mi istersin yoksa konuşma başlatmamı mı?"
Bu adam şakasız tanıyor beni, korkmaya başladım
(korkmalısın)
Yuh. Sen bana gelir miydin?
(off biri daha böyle cevap verirse kendimi kesicem. neyse evt gelirdim normalde ama hiç senin bakışından konuşmadık o yüzden fırsat olmamıştı.)
Hmm evet öyle olmuştur.
(yok yaa napcam ben sizle. yürü git konuşmuyorum senle de. unuttun buraları da. devam et işine.)"Soru-cevap nasıl olur..?"
"Pekala. Hmm..."
Birkaç saniye düşünmesi bana saatler gibi geldikten sonra sonunda ilk sorusu gelmişti
"Seungmin'le başlayalım."
Fark ettiğini düşünmüştüm zaten ama bu konuyla başlayacağını düşünmemiştim
"Ah.. şey... Evet o konu..."
Derin bir nefes aldım ve konuşmaya başladım
"Hyung ben Seungmin'e aşığım."
Beklediğim tepki şaşkın bir yüz olurken o sadece biçimli dudaklarına minik bir sırıtış kondurmuştu. Şaşırmış yüzümü görünce konuştu
"Ne? Gerçekten anlamadığımı düşünmedin herhalde?"
Bakışlarımı odada gezdirmeye başlayınca kıkırtısını işitmiştim
"Neden sormadın peki?"
Biraz sessiz kalmış ve omuzlarını silktikten sonra konuşmuştu
"Senin söylemeni bekledim. Nasıl tepki vereceğimi kestirememiş olman gayet normal. Ya da çekinmişsindir ne bileyim. Sonuçta her şeyi paylaşmak zorunda değilsin bunu konuşmuşt-"
"Evet bunu konuşmuştuk. Ne olursa olsun sana güveniyorum. Çekinmem normalde, bilirsin. Ama bu sefer farklıydı hyung. Daha önce aşık olmadım ben. Aşk nedir bilmezdim. Pek de umurumda olmamıştı öğrenmek. Ama öğrendikten sonra anladım, aşk isteğe göre olan ya da öğrenilen bir şey değilmiş. Seungmin'e aşık olduğumu anladığımda ne yapacağımı bilemedim. Hep kardeşim gibi görmüştüm onu, o da beni abisi gibi görüyordu biliyordum bunu. İlk başta kafam çok karışıktı. Kendimin farkına çok geç ama çok güzel vardım, bunu biliyordum, hâlâ biliyorum gerçi. Her neyse, dediğim gibi kafam çok karışıktı. Nasıl davranacaktım? Nasıl kendimi ele vermeyecektim? Nasıl karşısında kalbimi sakinleştirebilirdim? Bunları çok düşündüm. Hiçbirinden emin değildim ve bir şey bilmiyordum. Bildiğim ve emin olduğum tek şey Seungmin'e olan sevgim ve ona karşı ne kadar suçlu hissettiğimdi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NOT COINCIDENCE {chanlix}
FanfictionFelix stajyerliğe başladığından beri Bang Chan'a hayrandı. Bunun hayranlıkla kalmadığını anlaması uzun sürmedi. Fakat Felix'in aksine, Chan'ın duygularını anlaması fazla uzun sürdü ve doğruyu söylemek gerekirse, zamanlaması biraz kötüydü. Peki, zama...