18: Huzur ve Nefret

116 14 221
                                    

merhabaaaaa. yalnızca anlatıcı kahramanın değişeceği zamanlarda şu şeysi (¤) göreceğimizi söylemeye geldim.
keyifli okumalar. ne kadar keyif alırsanız artık😅😅

•••

"Ne olursa yapacağım. Yeter ki inan bana Felix. Yeter ki güven bana. Yemin ederim ne istiyorsan yapacağım."

Gelecek şeylerden korksam da öğrenmek zorundaydım artık. Yalnızca ben değil, herkes acı çekiyordu. Farkındaydım tabii ki her şeyin.

Anlatmasını isterken korkuyordum evet, ama garip bir heyecan da kaplamıştı vücudumu. Kalbim tekrar hızlanıyordu. Korkudan diyebilirsiniz belki ama hayır, hissedebiliyordum heyecanımı.

"Bekliyorum. Anlat."

Ellerimi bırakmamıştı hâlâ. Parmaklarımı tutan avuçlarının yavaş yavaş terlediğini hissedebiliyordum. Tekrar tekrar yutkundu. Hazırlanıyor gibiydi. Zorlandığı anlaşılıyordu, sabırla bekledim. Hep olduğu gibi, diğerlerinin aksine ben yine anlayışla karşıladım. Konuşmadan sabırla bekledim onu.
Zorlandığını görmek beni biraz daha korkutuyordu da aslında. 'Üzgünüm ama Changbin haklıydı, seni sevmiyorum' diyecekmiş gibiydi. Gerçekten korkuyordum.

"Pekala..."

Pekala... Felix. Her şeye hazırlıklı olmalısın. Sindire sindire dinle.

"Her şey sen bana açıldıktan sonra başladı."

Her şey sana açılmamdan sonra başladı. Her şeyin mahvolması benimle başladı.

"Çünkü sonradan sana aşık olduğumu fark ettim."

Çünkü sonradan bana aşık olduğunu fark ett- Bir dakika, ne?

O cümleden sonra ruhum benden ayrılmış gibiydi. Chan hyung anlatmaya devam ediyordu. Duyuyordum, anlıyordum da. Ama o cümleye takılı kalmıştım.

•••

"O gün öğrendim ben de böyle bir salaklığa bulaştığını. Beni de bulaştırdı. Biliyorum uymamam gerekirdi ama yapamadım. Çünkü eğer son ay da yapamazsan ben ne yapardım bilmiyordum Felix. Ben... Ben sensiz ne yaparım bilmiyorum."

Gözyaşlarımız akmaya devam ederken gözlerimiz birbirimizinkilere odaklıydı. Gözlerimin içine bakarak konuşuyordu. Uzak kaldığımız her an canının yandığından bahsederken, bile bile bana zarar vermelerinden ne kadar iğrendiğinden bahsederken, beni ve bizi bu hale soktuğu için ne kadar pişman olduğundan bahsederken ağlıyordu. Gözyaşları akmaya devam etse de ellerimi bırakmıyor, kafasını çevirip omzuna siliyordu yaşlarını. Bense çoktandır akmaya başlamış ve akmaya da devam eden gözyaşlarımı silmeyle uğraşmamıştım bile.

Anlıyordum yavaş yavaş, bu yüzden içimde ona karşı olan kırgınlığım da yavaş yavaş sönüyordu. Aynı kırgınlık ise Changbin hyunga karşı artmaya devam ediyordu. Sinirlenmiştim de. Beni 'tanıdığı için' böyle bir şey denemeye çalışmıştı, aslında işe yarardı da. Ama bu salak şeydense yapması gereken tek şey basitçe yanımda olmaktı. Onu Chan hyungu affettiğim kadar kolay affetmeyecektim.

¤

"Felix, bir şey demeyecek mis-?"

Sarıldı boynuma. Gerçekten buna ihtiyacımız vardı.

"Üzgünüm. Keşke önceden anlatsaydın. Seni çok kırmış olmalıyım."

"Hâlâ düşündüğün şey ben miyim? Bunu benim söylemem lazım Lixie, senin değil."

"Olsun. Kırmışım işte."

"Ahh, sen... Gerçekten... Kırgındım evet ama bu sen suçun değil tamam mı? Tamamen kendi aptallığım yüzünden acı çektim ben. Ayrıca, sana hâlâ inanamıyorum.
Böylesine melekken, böylesine saf kalpliyken, sana aşıkken senden nefret ettiğime inandın mı gerçekten?"

NOT COINCIDENCE {chanlix}Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin