“Sen otur,bekle.”dedim Beste’ye.
Kafasını salladı.
Sorgu odasının kapısının önünde duran polise yöneldim. Kartımı gösterdim.
“Avukatıyım.”
“Hoş geldiniz avukat hanım.” dedi alaycı bir sesle.
Kapıyı açtı.
Özgür kafasını masaya koymuştu.
Kapının sesiyle kafasını kaldırdı.“Özgür.”
Hiçbir şey demeden ayağa kalktı. Sarıldı.
Kendini uzun zamandır tutuyormuş gibi hüngür hüngür ağlamaya başladı.
“Özgür...Tamam sakin ol. Bana bak.” dedim kollarından sıyrılırken.
“Hadi gel. Otur.” dedim ellerinden tutarak.
Otururken bir an fenalaşacak, bayılacak diye korktum diyebilirim.Korkunçtu.
“Bilge beni buradan çıkar yalvarırım.”
“Sakin ol. Hadi anlat bana. Ne oldu?”
“Bilge...Babam hastanede. Kalp krizi geçirdi.”
“Ne?”
Engin Amca. Engin Algan. Özgür’ün babası. Kendisini 8 yıldır tanıyordum. Hanlar Şirketi’nin ortaklarından Engin Algan...Ve diğer ortak Haşim Han. İkisi 28 yıldır Hanlar Şirketi’nin başındaydı.
“Çok geçmiş olsun...Ne oldu? ”diyebildim sadece.
“Haşim Han ve babam tartışmışlar. Ortaklıklarını bitirmeye kadar gitmiş iş. Ben evde değildim. Bizim eve gelmiş Haşim. Dağıtmış evi. Babam...Yere yığılmış Bilge...”
Gözyaşları her cümlesinde daha da hızlanıyordu. Ellerinden tuttum.“Tamam sakin ol. Geçecek Özgür. Geçecek İnşallah. Anlat hadi. Yardımcı olmam için hemen anlatman lazım. Lütfen.”
“Babam hastaneye kaldırılmış. Annem aradı beni. Hastanedeyiz diye.Babamı öyle görünce çok kötü oldum. Annem anlattı.Haşimle konuşmak istedim.Sadece konuşmak istedim. Babamla sorunları neymiş öğrenmek istedim. Annem gitmemi istemedi. Ama oturup bekleyemiyordum. Pelas’a gittim.”
Pelas,Haşim Han’ın restoranlarından biriydi. Sadece biri. İstanbul’un en gözde mekanlarından biri, en ünlü mekanlardan biriydi.
“Palas’ın ışıkları kapalıydı. İlk önce orada olmadığını düşündüm. Her gün orada olur Haşim. Bazen Palas’ta sabahlarlar babamla. Toplantılarını da hep orada yaparlar. Şirketin simgesiydi orası. Evine gideyim dedim. Gidecektim de, Haşim çıktı dışarı. Seslendi bana, arkamı döndüm. Gel dedi bana baktın sanırım dedi. O kadar öfkeliydim ki...Onu görür görmez babam geldi aklıma. Tabii dedim konuşalım. İçeri girdik. Bir delilik yapmaktan korkuyordum Bilge. Çok korkuyordum hem de. Babamın arabasıyla gelmiştim Pelas’a. Arabada babamın dedemden kalan silahı vardı. Yanımdaydı o silah.”
Korktuğum şey olmamış olsundu.
“Palas’ın ışıklarını açmadı. Birilerinin konuştuğumuzu görmesini istemiyorum dedi. Ne olduğunu sordum. Babama ne yaptığını. Bunca zaman sabrettim dedi. Kaç yıllık arkadaşı babamın. Artık sabredememiş. Bunca yıl batma riski yaşamamızın tek sebebi babammış. İnsanca ortaklığı sonlandıralım, mahkemeye gidelim demeye gelmiş.Öyle söyledi. Bağırdım. Evi dağıtan, babamı hastanelik eden Haşim değilmiş gibi saçmalıyordu. Öyle ki yüzünü bile net göremiyordum. Kapkaranlıktı. Elim silaha gitti. Bir an duraksadım Bilge. Sustum. O da sustu. Gözlerimi kapattım. Ya da etraf daha da karanlık oldu bilmiyorum. Tek bir ses duyuldu. Silah sesi...Haşim Han yerde yatıyordu. Kanlar içinde.”
Korktuğum şey olmuştu. Özgür o silahı cebine koyarken bunu yapma ihtimalini zaten göz önüne almıştı. Ellerim titredi. İlk davam Özgür'ün cinayet davası mı olacaktı...Gözlerimi kapıya dikmiş öylece bakakalmıştım.
Özgür sessizliği bozdu. Derin bir nefes aldı.“Bilge, Haşim’i vuran ben değildim.”
Gözlerimi aniden Özgür’e çevirdim. Nefesimi tuttum. Ne dediğini anlamaya çalışıyordum.“Başka biri daha vardı.”
Hani bazen yataktan hızlıca kalkarsınız, gözleriniz kararır ya, bayılacak gibi olursunuz, başınıza da aniden bir ağrı saplanır. İşte şu an tam olarak beynim hızlıca yataktan kalkmışım gibi ağrıyla sarsılmış, gözlerim kararmış, Özgür’ü görmekte zorlanıyordum. Gözlerimi sımsıkı kapattım. Geri açtığımda daha iyiydim. Evet Bilgeciğim. Dava dava diye tutturdun. Al sana dava. Hem de Özgür Algan...8 yıllık dostun. Babası ölüm döşeğinde. Ortada bir cinayet var. Ve Özgür bundan yargılanacak. Hadi bakalım. Başlıyoruz.