Size nasıl yardımcı olabilirim?"
Önce silaha sonra da takım elbiseli adama baktım.
Gözleri son derece ruhsuz, soğuk bakışlıydı.
"Silahla mı yardımcı olacaksınız? "dedim.
Sesim titremişti."Evet. “dedi yine son derece ifadesizce.
"Metin! "diye bağırdı sonra birden.
"Sanırım bir ipucu buldum. “dedi gözlerimin içine bakarak.
"Yanlış anladınız. Ben..."
"Metin! "Bu sefer daha sinirliydi.
Gözlerimi kapattım. Korkuyordum.
Silah sesini duydum. O zaman neden ölmedim. Canım da acımıyor. Vurulmadın çünkü Bilge.
Gözlerimi açtım. Tüm bunlar 1 saniye içerisinde olmuştu. Silah sesleri yoğunlaşıyordu.
Takım elbiseli adam ani bir hareketle içeri doğru koştu.
Ben de peşinden gittim.
Pelas’ın camları inmişti. Her yerde kırık camlar, kırık vazolar ve artık eskisi gibi olmayan bir restaurant vardı."Eğil. "diyerek kolumdan çekti adam.
Kafamı iki elimin arasına aldım. Yanımdaki bu adam silahını dışarı doğrultmuş sıkıyordu.Silah kulağımın dibindeydi.
Ağlamaya başladım. Sessizce ağlıyorum.
Silah sesleri 45 saniye içerisinde sustu.
Asla geçmeyen 45 saniye."Metin!"
"iyiyiz biz. Sen iyi misin?"
"İyiyiz. “dedi. Beni de kast ediyordu.
"Gidiyoruz peşinden. Ekipler kavşağın orada. Merak etme."diyerek bağırdı Metin olduğunu öğrendiğim kişi.
Başım hala ellerimin arasındaydı. Sonunda varlığımı hatırlayan takım elbiseli adam beni ilk defa görüyormuşçasına bir heyecanla kollarımdan tuttu.
"İyi misin? Tamam geçti sakin ol. Bak bana."
Gözlerimi sımsıkı kapatmıştım.
"Hadi aç gözlerini. “dedi bu sefer yumuşak bir ses tonuyla.
Gözlerimi açtığımda az önce bana silah uzatmış ruhsuz adamla şuan karşısındaki kişi için son derece endişelenen bu adamın aynı kişi olmadığını düşündüm. Ancak aynı kişiydi.
"İyi misin? "dedi tekrar. Artık iyiyim der misin adama Bilge.
Konuşacaktım. Ancak tam o sırada siyah ceketinin kolundaki koyuluğu fark eder etmez sözlerim tekrar düğüm olarak boğazımda kalmıştı.
"Kolun. “diyebildim sadece
Vurulduğunu daha yeni fark etmiş olmalı ki gözlerini koluna çevirdi ve acıyla gülümsedi.
"Bir şey yok. Sıyırıp geçmiş."
"Kanıyor."
"Yani evet. Kurşun sıyırınca kanaması beklenen bir durum."
"Ama çok kanıyor."
"Napayım. “dedi hızla ayağa kalkarken.
"Ne mi yapasın? Hastane, hastaneye gidelim. “dedim. Artık şoku atlatmış, ben de onun gibi hızlıca ayağa kalkmıştım.
"Hastaneye gidecek vaktim yok. Karakola gidiyoruz. Hadi. “dedi bir yandan kabanını üstüne geçirirken.
Yerde bulduğum havlulardan birini elime aldım.
"Koluna tut. “dedim.
Hiçbir şey demeden aldı. Teşekkür etmek zor bir şey olmamalı.
"Çok kan kaybediyorsun. “dedim.
"Sen demesen vurulduğumu bile anlamayacaktım. Ben iyiyim. “dedi. Yalan söylüyordu. Canı acıyordu.
"Hastaneye gidelim. Bak zaten karakola gideceğiz. Bir yere kaçtığım yok. Avukatım ben. Müvekkilim karakolda. Ancak önce hastaneye gidelim. Şu yarana bir baksınlar. Sonra söz gideceğiz."
"Avukat mısın? “dedi şaşırarak.
"Evet."
"Kimin avukatısın."
"Özgür'ün."
"Özgür Algan? “dedi kaşlarını kaldırarak.
"Evet?"
Alaycı bir ifadeyle gülümsedi.
"Neden burada olduğun anlaşıldı. Müvekkilini görmek için gözaltına alınmayı göze almak çok cesurca bir davranış."
"Gözaltı mı?"
"Evet. "dedi yine alaycı gülümsemesi ile.
"Niye? Nasıl? Polis misin sen?"
"Savcıyım. "dedi Pelas'tan çıkarken.