"Jeongin biri seninle görüşmek istiyor." Kafeden bir çalışan Jeongin'in yanına geldiğinde Jeongin sıkıntıyla nefesini vermişti.
"Personel odasına çağrın, kimsede girmesin." Ortalık içerisinde ağlayıp, kriz geçirmek istemediği için yalnız olmaları gerekti.
"Peki." Çalışan gittiğinde Jeongin'de kendini sıkarak odaya gidip beklemeye başlamıştı.
Birkaç dakika sonra Hyunjin içeriye girdiğinde ikisininde kalbine büyük bir ağırlık çökmüştü.
"Ne söyleyeceksen söyle ve sonra git. Yapmadığın şey değil nasıl olsa." Hyunjin ona bir adım attığında ise bağırmıştı. "Yaklaşmadan."
"Babamın nasıl birisi olduğunu biliyorsun, pis işlerle uğraşıyordu. Birgün beni arayıp başının ciddi anlamda belada olduğunu ve kendisini üzmek için oğluna, yani bana zarar vereceklerini söyledi. Korktum. Ne yapabiliriz diye düşündük ve babam dediki onların arasına sızıp bizden nefret eder gibi davran. Dediğini yaptım. Çünkü ölmek istemiyordum, babamın ölmesini de, sana zarar gelmesini de."
Jeongin buna inanmıyordu.
"Bana inanmadığının farkındayım ama ben beş yıl boyunca o adamı öldürmek için çalıştım. Aralarına girebilmek için defalarca zarar gördüm. Sonunda beni kabul ettiler, ama öldüremiyordum. Bu süre içerisinde yakın bir arkadaşım da oldu. Ona söyledim, sizi izlemesini. Oğlumun büyümesini göremedim ama hep iyi olduğunuzdan haberim vardı."
"Biz iyi değildik. Biz iğrenç bir şekilde yaşamaya mahkum kaldık."
"Ailemin yaşaması için gitmem gerekti."
"Bende seninle gelseydim o zaman! Neden hiçbir şey söylemeden gittin?" Jeongin'in gözlerinden yaşlar akarken bağırmamak için çabalıyordu.
"Unutursun sandım. Unuturum sandım. Ama unutamadım."
"Sana inanmıyorum. Neden yıllar sonra geldin? Madem beş yılda onu... Öldürdün? Sen bir katil misin?" Bu Jeongin'in korkmasına neden olmuştu birkaç adım daha geri gitmişti.
"Değilim, değilim korkma benden. Yemin ederim değilim Jeongin uzaklaşma." Hyunjin bir adım attığında Jeongin daha da geri gitmişti. "Yaklaşma bana."
"Ben öldürmedim, adamlar yaptı. Ben sadece yönetiyordum."
"Aynı şey!"
"Değil. Onların arasına girebilmek için çok uğraştım sence ben öldürsem beni yakalamazlar mıydı?"
"Madem beş yılda öldü. Niye gelmedin? O zaman gelsen belki affederdim. Ama neden gelmedin?" Yalvarırcasına çıkıyordu sesi.
"Birkaç ay onlarla daha kaldıktan sonra emri benim verdiğim ortaya çıktı. Kaçmam gerekti. İlk gittiğim gün Fransa'ya gitmiştim. Onlardan kaçarken de Amerika'ya kaçtım. Orda saklandım. Seni görmesem bile Minho sizi izliyordu."
"Lee Minho...?"
"Evet o." Minho devamlı olarak Jeongin'in kafesine gelen birisiydi ve o şekilde tanışıp yakın arkadaş olmuşlardı.
"Birkaç yıl orda saklandım. Ama sen olmadan yaşıyormuş gibi hissetmedim." Ağlamaya başlamıştı.
"Oğlumun büyümesini göremedim, çok canım yandı ama elimden bir şey gelmiyordu. Ailem ölecekti çünkü. Benim onlara olan düşkünlüğümü biliyorsun, yaşayamazdım."
"Bende yaşayamadım. Sen olmadan iğrenç bir psikoloji ile beş yaşındaki bir çocuğu büyüttüm. Benim ailem yok, sadece sen vardın ve bırakıp gittin. En azından geri döneceğim deseydin. O zaman beklemez miydim ben seni?"
"Unutursun sandım."
"Unutamadım ama. Birkaç gün önce Rawoon eski bir kamera buldu, içinde üçümüzün olduğu daha onu ilk aldığımız zamanlardan video vardı. Ne kadar ağladım biliyor musun? O videoyu görünce ben hayatımda ilk kez oğluma bağırdım ve saatlerce ağladım. Çünkü canım çok yandı. Rawoon geldi sonra, ne olduğunu anlamasa bile sarılıp öptü sakinleştirmeye çalıştı. Sen gitmeseydin bunlar olmayacaktı."
"O kadar pişmanım ki..."
"Ne işe yarar?" Hyunjin yaklaşıyordu, Jeongin artık geri gitmiyordu.
"Ne işe yarar pişman olman?"
"Çok geç kaldım biliyorum ama bir şans-"
"Hayır."
"Sana nedenini anlattım Jeongin. Yalvarırım en azından yakınında olayım." Dokuz yılın acısı içinde çok büyüktü. Affedemezdi.
"Yapamam..." Çaresizceydi bu seferki sözü. Yapmak istese bile yapamazdı.
"Yapamam Hyunjin yapamam canım çok yandı benim. Sen görmedin ama ben öldüm. Senden başka kimsem yoktu ve sen gittin. Affedemem. Yapamam."
"Elimde olsaydı gitmezdim, ailemin yaşaması için bir şeyler yapmam gerekti. Onlar ölse, ben ölsem ne olacaktı?"
"Ya gittin ama haber verebilirdin. Ordayken söyleyebilirdin. Madem bana ulaştın neden en azından ben iyiyim demedin? Ya... Beni ortada bıraktın sen." Hyunjin artık tam karşısındaydı.
"Çok özür dilerim. Biliyorum acısını geçirmeyecek ama çok özür dilerim. Sana da zarar gelecek diye korktum böylesi en iyisi gibi göründü o an." Kollarını Jeongin'e sardığında Jeongin onu itmeye çalışıyordu.
"Bırak beni, dokunma istemiyorum.""Sende özledin, affetmeyeceksen bile sadece sarıl." Hıçkırıklarla ağlıyordu Jeongin. Sessizce ağlıyordu Hyunjin.
"İstemiyorum sana sarılmak, sana dokunmak istemiyorum, seni istemiyorum, seni sevmek istemiyorum. Ben, senden nefret ediyorum." Ağlıyordu ve sözlerine zıt bir şekilde ittirmeyi bırakmıştı.
Çok yorgundu. Üzerinde yılların yorgunluğu vardı. Çok düşünmedi ve kollarını Hyunjin'e sardı. Hayır affetmeyecekti.
Kapı kilitliydi, içeri biri giremezdi. Dokuz yılın ardından buluşan bedenleri ve ruhları birbirine sıkıca sarılıyordu.
Jeongin'in içi nefret doluydu. Hyunjin'in içi özlem.
![](https://img.wattpad.com/cover/344007566-288-k641752.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Untold || Hyunin
Fanfiction"Biz bu çocuğu birlikte büyütme hayalleri ile evlat edindik, ama sen gittin."