17.Bölüm ✮

71 31 33
                                    

"Kaybettiğim her savaşın galibi de benim

çünkü ben, hep kendimle savaştım."

03 NİSAN 2019

Sesi uzaklardan geliyordu fakat bir o kadar da yakın gibiydi. Başımı yeniden yastığıma gömdüm ve tüm seslerin kesilmesi için içimden üçe kadar saydım fakat sesler kesilmek yerine gittikçe yakınlaşıyordu. Orhan'ın ayak seslerini, parke zeminlerin döşeli olduğu koridordan duyuyordum. 

"Demir!"

O tok sesi yeniden kulağımda çalındığında, beynim onun kim olduğunu bana hatırlatmak istercesine eski arşivleri karıştırmış ve ortaya bir tablo çıkartmıştı.

Orhan Karayurt. Şimdilerde askeriyede Albay rütbesi ile görev aldığını bildiğim ve çokça saygı duyduğum, öz ağabeyim olarak gördüğüm bir adamdı. Gelişimimde oynadığı rol büyüktü ve hayatımın hatasını yapmadan önce beni kolumdan tutup geriye çekmiş fakat başarısız olmuştu. Askeriyeden atıldığımı öğrendiğim ilk gün bana, "Eğer kim olduğunu unutacak kadar kaybolursan, seni yok ederim!" diye bağırmıştı. Sürekli kendimi dağıtmam konusunda şikayetçi olduğu için bir gün ortadan kaybolmuştum ve beni bir daha hiç bulamamıştı.

Saçları, en son hatırladığım haliyle kır rengiydi ve sakalları yoktu. Omuzları genişti ve benden çokça uzundu. Görev alanları dışında hep spor kıyafetler giyinirdi ve çok sevdiği eşini, kanserden kaybetmişti. Aşka küskün olduğunu her seferinde ısrarla dile getiriyor ve bu yüzden duygusuz adamın teki gibi gözüküyordu fakat öyle değildi.

"Umarım uykunu bölmeyi başarabilmişizdir. Seni en son bıraktığımda da uyuyordun çünkü!"

Bu ses, gözlerimin ardına kadar açılmasını sağlamıştı. Başımı yastıktan kaldırdım ve kapalı olan siyah, ahşap renkli kapıya baktım. Bu ses daha da tanıdıktı. Ardınç'tan bile daha yakın gördüğüm, çokça değer verdiğim bir zamanların en yakın dostumdu.

Gökalp Sonkale.

Onunla askeriyede tanışmıştık ve benimle birlikte Teğmenlik rütbesinde görevini sürdürüyordu. Tarihe olan alakası ve oldukça nazik bir adam oluşuyla; askerler tarafından pek hoş karşılanmasa da o bu tavrından hiç vazgeçmemişti. Sessiz bir adamdı fakat içinde çokça fırtınalar barındırıyordu. Onu en son gördüğümde, siyah saçları uzamış ve sakallarını yeni kesmişti. Keskin bir çene hattı vardı ve koyu yeşil gözleri. Teğmen olmasaydı, kesinlikle ünlü bir derginin kapağında baş model olarak yer edinebilirdi.

Onun sesini duymak beni şaşırtmıştı çünkü arkadaşlığımızı bitirdiğimde, onu neredeyse öldürmenin eşiğinde bırakmıştım. Omzuna sapladığım bıçağı tek eliyle çıkartmış ve "Sen bana zarar versen bile, benim arkadaşımsın!" diye bağırmıştı.

"Defol buradan!" deyip onu ittiğimde, inşaatı henüz tamamlanmamış bir evin beşinci katındaydık ve eğer geriye doğru bir adım daha atsaydı, yere çakılabilirdi. "Benim arkadaşım filan yok!"

"Yapma Demir, askeriyeden atılman benim suçum değildi!"

"O lanet olası silah senin yüzünden elime geçti!"

Ona öfkeyle bağırdığımda, Gökalp bana doğru bir adım attı. "O gün o silahı sana vermeseydim, yarın başka bir silahı tutmak zorunda kalacaktın Demir. Bunun benimle ne alakası var ki?"

"Ben askeriyeden atıldım fakat sen hâlâ oradasın. Neden konuşuyorsun ki? Sanki ne hissettiğimi anlayabilirmişsin gibi!"

Deyip, onu arkamda bırakıp gitmiştim. Bana bir daha ulaşmamıştı. Ulaşmaya çalışsa da başarabileceğini sanmıyordum. Kendi başarımın önü balta ile kesilirken, bir başkalarının başarılarını ayakta alkışlayan bir adam olamadım. Tanrı adil değildi, neden bunu kendi gözüme sokarcasına, kendime bir işkence çektirmek zorundaydım?

Siyah ve Gri.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin