4.Bölüm ✮

349 48 26
                                    


"Sokakları artık dar gelen bir şehir bırakmışsın."


17 EKİM 2018.

Ellerim ceketimin cebinde, başımı ise gökyüzüne doğru kaldırmıştım. Siyah postal botlarım çamur birikintisine öfkeyle bastı ve üstüm başım çamura bulandı. Hava soğuktu, düşüncelerim ve bedenimde akan kan ise çokça sıcak. Alkol bende sıcaklık etkisi yaratmıştı, Asuman'ın söyledikleri ise bir alkolün yarattığı etkiden çok daha fazlasını...

Askeriyede bulunduğumu nereden biliyorlardı? Eskiden bir teğmen olduğumu bilmeleri keyfimi epey kaçırmıştı. Bu benim bile kaçmak istediğim bir gerçeklikti. Kim ölü bir hayaline bakıp, iç çekmek isterdi ki? Eski bir teğmen olarak bu kadar dağıttığım için hakkımda ne düşünmüşlerdi? İç geçirdim, bu sikimde bile değildi. 

Önümde duran pet şişeye tekme attım ve şişe, açık kalan rögar kapağından aşağıya doğru düştü.

"Sadece blöf yapıyor, o sürtüğün bir şey bilmesi imkânsız"

Kendi kendime konuşuyordum. Dışarıdan gören birinin "deli" olduğumu düşünmesi an meselesiydi. Telefonuma baktım, ilk defa cevapsız arama yoktu. Bugünü kayda almalıydım. 

17 Ekim 2018 04.46... Güneş doğmamaya yeminliymişçesine, bulutların arkasına saklanmıştı.

Arabamdan indiğimde, evime yaklaştığım için güzel bir rahatlama beni karşılamıştı. Her ne kadar karanlığı seven biri de olsaydım, yabancıların karanlığı hoşuma gitmiyordu. Kendi yarattığım karanlığın içerisinde yaşamak bana her zaman daha çekici ve daha iyi geliyordu.  

Derin bir nefes aldım, ciğerlerime batan soğuğa aldırmadan başımı ileriye çevirdiğimde, sarhoş bir erkek topluluğunun, bir kadının arkasında dikildiğini fark ettim. Yaklaşık beş kişilerdi ve haki yeşili kapüşonlu sweati olan adam, işaret parmağıyla önündeki kadını ittiriyordu. Sek bir kahkaha sesi sokaklarda yankılandı ve kadın, acıyla inledi.

"Çek elini üzerimden!"

"Yoksa ne yaparsın?" haki yeşili sweati olan adam, onu saçlarından geriye doğru çektiğinde, mavi ceketli adam onu bileğinden yakalamıştı. "Bırak beni!" diye bağırdı kadın fakat adamlar, onu bırakmamakta epey ısrarcıydı. Onunla adeta oyuncak bir bebek ile oynar gibi oynuyorlardı. Biri sağa çekiştiriyor biri sola, kadın ısrarla bağırıyor, kaçmaya çalışıyor fakat onu yeniden yakalıyorlardı.

Yalnızca dokunsam yıkılacakmış gibi duran, inşaatı henüz tamamlanmamış evin orada duruyorlar ve kadını ileriye doğru itiyorlardı. Beyaz kapüşonunu başına geçirmiş olan adam, kadını kendine doğru çekti ve dudaklarını onun dudaklarına kapattı fakat kadın, ısrarla direniyor ve kaçmaya çalışıyordu. Yanında duran hâkî yeşili sweatli adam bu sefer kadını saçlarından yakalamış ve belinden kavrayıp, onu kendine doğru çekmişti. 

"Eğlenme sırası bende, neden zorluk çıkartırsın ki?"

"Korkmuş olmalı..." dedi bir ses, ardından histerik bir kahkaha patlattı. Kadın, onun suratına bir tane tokat çarptı. Ardından adam, onu boynundan kavradı ve sertçe duvara yapıştırdı.

Beni ilgilendiren bir durum yoktu, bu yüzden umursamamıştım. Kahraman olmak gibi bir derdim yoktu, artık kimsenin hayatını kurtaramazdım. Böyle durumlarda Leonardo burada olsaydı hemen koşabilirdi çünkü lanet olası tek fikri, kahraman olmaktı. Hayatımın başrolündeki kadını çalmış olduğu gibi... 

Siyah ve Gri.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin