15.Bölüm ✮

58 31 24
                                    


"Belki de sürdüğüm yaşam,

Sürdürmem gereken yaşam değildir..."

12 MART 2019

O kadını bir daha göreceğimi düşünmüyordum. Bu yüzden bu sorularım cevapsız kalmaya mahkumdu. Yoldan rastgele çevirdiğim taksi beni evime bıraktığında, bir an kaçıncı katta olduğumu, burasının benim evim olup olmadığını düşünmüştüm. Sanki kısa bir süre önce bir kaza geçirmiş ve hafızamın büyük çoğunluğunu kaybetmiş gibiydim.

İlaçlarımı içmeyeli epey olmuştu ve yan etkilerinden birisi de buydu. Kendimde olduğumu sanmak fakat hiç kendimde olamamak... Dışarıdan kendimi acıyan gözlerle izleyen bir ruh gibiydim. Uzansam kendi bedenime dokunabilirdim fakat ben uzandıkça, görüntü kayboluyor gibiydi. Psikiyatrim, ilaçları kullanmam gerektiğini ve dozunda bile şaşma olmaması gerektiğini söylemişti. İlaçların etkilerine inanmıyordum. Böyle bir etkisi varsa bile artık bundan çokça uzaktım. 

Anahtarı deliğe sıkıştırdım ve kapı bir anda kendiliğinden açıldı. Kısa bir süreliğine etrafa göz gezdirdiğimde, içerisinin boş olduğunu fark ettim, kimse yoktu. Ya evden çıkarken kapıyı kapatmamıştım ya da yıllardır beklediğim o şey gerçekleşmiş; o nihayet evime gelmişti. Açık olan ışıkların etrafında dolaşmasına müsaade ederek tüm evi gezindim fakat onu bulamadım. Bu gece de gelmemişti.

Duşa girip çıktıktan sonra bedenim hiç olmadığı kadar gevşemişti. Üzerim hâlâ alkol kokuyordu. Alkolün gerçekten beni götürebileceği noktadaki notaları sevmiştim. Bir bulutların üzerinde yürüyormuş gibi hissetmek, kısacası uçmak güzeldi. Böylelikle yeryüzünde kaybettiğim herkesi ve her şeyi unutabiliyordum. Fakat sonra etkisi geçiyordu ve yeryüzüne geri dönüyordum.

Saçlarımdan damlayan su tanecikleri, parke zeminde adeta bir göl oluşturmuştu. Yatağın kenarına bağdaş kurmuş, saatlerdir oturuyordum. Etraf karanlıktı ve gerçekten halen daha kötü kokuyordum. Telefonumun titreme sesine aldırış etmeden, gözlerimi kapattım ve son bir haftadır yaşadıklarıma göz gezdirdim, korkunçtu.

Hayatım gerçekten tepetaklak olmuştu. Kendimi, iplerini ellerimden kaybettiğim canavarımı dizginlemek için ormanlık bir alanda aramaya çıkmış gibi hissediyordum fakat o yoktu. Beynim, kısa bir anlığına ilaçlarımı almamın en uygun seçenek olacağını bana söylemiş olsa da onu umursamadım. Tam o esnada sanki tüm bu yaşanılanları hissetmişçesine telefon çalmıştı ve arayan babamdı.

Hayatımın en zor dönemlerinde hep yanımdaydı ve beni her düştüğümde o kaldırmıştı. Yinede hiçbir zaman ona hak ettiği değeri verememiştim. Telefonu yanıtlamak istemiyordum fakat görünürde başka çarem kalmamıştı. Üçüncü çalışında, onu yanıtladım.

"Efendim Baba?"

"Oğlum?" sesi, özlem tınısından çokça uzaktı. Sanki sıradan bir konuşma günündeymişiz gibi beni aramıştı.

"Dinliyorum?"

"Nasıl olduğunu merak etmiştim."

"Son bildiğin ile aynı."

Babam, nefesini gürültüyle dışarıya bıraktı. Benimle uğraşmak istemediğini ses tonundan bile anlayabilirdim. Yorgun gözlerini sola deviriyor ve pencere kenarındaki kasvetli havadan bile daha sıkıcı olduğumu düşünüyordu. Yinede ilgilenmesi gereken bir oğlu vardı ve annemden sonra gerçek anlamda onun için bir belaydım. Olmaması gereken bir bela.

Siyah ve Gri.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin