2.Bölüm ✮

469 69 38
                                    


"O kadar ağır anlamlar yüklediğin kişi,

Bir gün göğüs kafesini parçalamaz mı sanıyorsun?" 

2003, 03 Ocak Cuma.

"Peki şimdi gerçekten gidecek misin?''

Burçak, parmaklarını birbirine kenetledi ve bakışlarını pencerenin kenarındaki uğurböceğine çevirdi. Ona bakıyorken kıvrılan kirpikleri ve bükülen alt dudağı, çok güzeldi.

"Bilmem.'' dedi buruk bir ses ile. "Sanırım gidiyoruz.''

"Ama neden ki? Baban bir şeye mi kızdı, yoksa gitmek isteyen sen misin? Birbirimize verdiğimiz sözler ne olacak peki?''

"Babam böylesinin daha doğru olduğunu söyledi.''

Bakışlarım yere düşmüştü. Onu ve babasını ikna etmek, Tanrı'dan bir ölü için af dilemek kadar imkânsız gibiydi.

"Peki geri gelecek misin? Seni bekleyeceğim çünkü."

"Demir.'' diyerek cümlemi yarıda kestiğinde, gözlerim çocuksu bir edayla ona çevrildi. Üzerinde pembe renkli bir sweati vardı, onunda üstünde küçük kelebek motifi. Saçları sarıydı, gözleri mavi, dudakları ise sweatiyle neredeyse aynı renkti.

"Efendim Burçak?''

Can alıcı cevabı vermek için saniye sayar gibiydi.

"Ben sanırım bir daha geri gelmeyeceğim.'' Sol gözünden bir damla yaş, karnına yasladığı bej renkli mindere damladı. Ardından bir tanesi daha ve sonra bir tanesi daha... Sanki onu bıraksam, sonsuza kadar bir heykel gibi burada dikilip, ağlayabilirdi. Onu ve gözyaşlarını silebilmek, yok edebilmek isterdim.

"Babam seninle ve hatta kimseyle görüşmemi istemiyor. Biliyorum çok üzücü, ben de çok üzülüyorum ama ne yapayım, gitmem gerekiyor. Böylesinin daha iyi olacağını biliyorum çünkü seni de çok üzüyorum. Babam güzel bir eğitim alacağım yere, yani başka şehire gideceğimizi söyledi.''

"Başka şehire, kimin yanına Burçak?''

Gözyaşlarını koluna sildi ve dudaklarını birbirine bastırdı. Bu sessizliği her şeyi anlatıyordu.

"Onun yanına gidiyorsun.'' dediğimde, beynimde adeta bir şimşek çakmıştı. Nasıl bu ana kadar fark edemezdim? Bunların hepsi birer oyundu!

"Sen, Leo'nun yanına gitmek için beni bırakıyorsun, baban filan bahane tabii!''

"Saçmalama Demir!'' dedi elini sertçe kanepeye vururken. "Sadece, babam Leonardo'nun yakınlarında olacağımızı söyledi. Böylesi daha iyi olacak, birlikte eğitim alacaksınız dedi. Bak, senin düşündüğün gibi değil-"

"Bence tam da öyle!''

Oturduğum yerden bir hışımla kalktım. Kalbimin kırıldığını ve bunun nasıl bir şey olduğunu, ilk defa on üç yaşımda öğrenmiştim. Arkama bile bakmadan odadan çıkarken, annemin söylediği bir cümle kapı pervazında aklıma gelmişti.

"Sevdiklerimizi en son ne zaman göreceğimiz belli değil. Bu yüzden sevdiğin herkesi çok gör, çok sarıl ve çok sev.''

Annem haklı mıydı bilinmez fakat o yaşlarda bunu düşünmediğim kesinlikle doğruydu. Nasıl bir bulmacanın içerisine girmiştim, kestiremiyordum. Kendimi koridora güçlükle attığımda, beyaz Amerikan kapının ardında Burçak'ın olduğunu biliyordum, ağlıyordu.

Siyah ve Gri.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin