5.Bölüm ✮

303 46 22
                                    

"Ben bazen eksilirim biraz, aslında hepimiz eksilirmişiz biraz... 

Bunu sonradan öğrendim.

Ben aslında her şeyi sonradan öğrendim."


23 EKİM 2018

Hayatın belli anları vardı fakat zihnimde kopuk kopuklardı. Aynı bir yapboz parçasının kaybolan en değerli parçası gibi. O parçayı bulabilseydim, zihnimdeki bazı soruları toparlayabilecektim fakat çok geçti, parça kaybolmuştu ve ben onu bulamamıştım.

Sedyenin tekerlekleri, ıssız koridorda seslice yankılanıyordu. Başımı, soğuk hastane duvarına yasladım. Duvar griydi, aynı üzerinde binbir endişeyle koşuşturduğum kaldırım taşlarının rengi gibiydi. Kasvetli bir gri, hastanenin tüm etrafını sarmış gibiydi. Etraf ilaç kokuyordu. Hastanelerin kokusunu başından beri sevmezdim. İlaçlardan nefret ediyordum, hastanelerden de öyle. Başımda dikilen hemşirelerden ve bana acıyan gözlerle bakan doktorlardan da öyle... 

Dizlerimin üzerinde yere çöktüm ve parmaklarımı saçlarımdan geçirdim. Ardından başımı yukarıya kaldırdım ve tavana baktım. Derin bir nefes almak bile şu an benim için çok zordu. Burada ne işim olduğunu düşündüm. Sonra hatırladım. Annem buradaydı, o hastaydı ve o kanserin son evresindeydi...

Bana bir şey olduğunu düşündüğü akşam, sedyenin tekerlekleriyle birlikte adeta koşuşturuyordu. Parmaklarımda bir his olduğunu, benim ölmediğimi, hâlâ nefes alabildiğimi söylüyordu. Ani bir atak yüzünden geçirdiğim kriz sonucu kalbim durmuştu fakat annem, beni hiç bırakmamıştı. Gözlerimi kapattım ve onun telaşlı suratı gözlerimin önüne geldi.

Onu kaybedecektim, bu gerçek miydi? Aklıma Burçak'ın annesini kaybettiği zamanlar geldi. O akşam, aralanmış demir kapının ardından annem ile göz göze geldiğimizde; vereceği haberi hemencecik anlamışım. Dilek Alâz'ın ölüm haberi verildiğinde, bir odaya koşup saklanmak ve Burçak'ı da tüm bu acılardan korumak istemiştim. Şimdi kendimi hangi odaya saklayıp, bu acıdan kurtulabilirdim? Kestirememiştim. Saçlarımı çekiştirdim ve ayağa kalktım, oturmak ile bir şeyleri halledemeyecektim. Ya da Burçak, beni teselli etmeye gelemeyecekti.

Gözlerimi koridorun soluna çevirdim. Bir anne, kızını ısrarla azarlıyordu. Bir başka yerde bir kadın, eşi olduğunu düşündüğüm yaşlı adamın koluna girmiş, ona koridor boyu eşlik ediyordu. Bir başka tarafta doktorlar, bir hasta yakınlarına hastanın durumunun kritik olduğunu söylüyordu ve bir başka yerde ise morg için çalışmalar yapılıyordu.

Hayat ile ölüm arasındaki ince çizgi bir ip misali boynuma geçmiş ve beni boğuyordu.

Babamın sesini duyduğumda, zihnim nihayet var olduğumuz ana geri dönmüştü. Bana uzattığı karton bardaktaki çaya, ardından ona baktım. Başımı hayır anlamında iki yana salladığımda, ısrarla bana doğru uzattı. "İçmelisin, hava soğuk." 

Üzerindeki hırka yeniydi fakat rengi oldukça solmuştu. Aynı saçlarının renginde bulunan hırkası da onun gibi solgundu. Babamı kaç aydır görmediğimi düşündüm. Belki üç belki dört aydı. Bir insan bu kadar süre içerisinde, bu kadar çökmüş olamazdı.

"İçmeyeceğim baba."

"Demir, neden gelmedin?"

"Yine aynı soruların farklı kişilerden tarafıma yöneltilişi..." diyerek iç geçirdim fakat babam bunu duymadı.

"İşlerim vardı." yalan söylüyordum, teorik olarak.

"Ailenden daha önemli işlerin olmasına sevindim. Hayatını yoluna koymuş olman da beni gururlandırır ancak neden anneni yalnız bıraktın? Seni o kadar çok aradı ki... Asla ulaşamadı."

Siyah ve Gri.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin