4 Eylül

70 46 46
                                    





Telefonumu sehpanın üzerinden alırken saate bakmak için ekranını aydınlattım. 13:50. On dakikaya aşağıya inmem gerekiyordu. Aklıma gelen fikirle kaşlarım çatıldı. Ya bu kız dün öylesine dediyse ve kafasına eserek başka plan yaptıysa? Yok canım. Kızı ne kadar tanıyorsun ki ,Uzay?! Doğru.

Beni düşüncelerimden sıyıran kapının tıklatılma sesiydi. Görevlilerden biri gelmiş olmalıydı. Daha fazla bekletmemek için kapıyı açmak için hareket ettim.

"Merhaba!" Tabii ki karşımda otuz iki diş gülümseyen Pelin'i görmeyi beklemiyordum. Uzun kumral saçlarını tepede at kuyruğu yapmıştı. Yüzünde makyaja dair herhangi bir emare yoktu. Siyah jean tulumunun üzerine ince bir ceket giymişti.

"Senin burda ne işin var?" Gözlerimi kıstım. O da burada kalıyor, Uzay?! Tamam da oda numaramı bilmiyordu ki?!

Muzip şekilde gülümsedi "Avni amcadan oda numaranı almak için kırk takla atsam da işe yaradı." Göz kırptı. Kafamı iki yana salladım düz bir ifadeyle. Tescilli deli !

Beni baştan aşağı süzerken dudakları beğeniyle aralandı "Bi' de yakışıklı. Daha ne isterim ki?!" Gözlerimi devirmeden edemedim.

"Bende gözün olmadığını söylediğini hatırlıyorum." Kollarımı göğsümde topladığımda alayla sırıttım.

"Söylediğimin arkasındayım ama bu gördüğümü dile getirmeyeceğim anlamına gelmiyor." Kafamı tekrar sen uslanmazsın dercesine iki yana salladım. Hoşuna gitmediğini söyleme, Uzay. Gitmedi. Pinokyo gibi uzayan burnun Nil nehrini geçecek! Bu onun söylemesi ile alakalı değil. Her insana iltifat edildiğinde hoşuna gider.

"Sen hazır mısın?" Kafamı aşağı yukarı salladım cevap olarak. Dilini şaklattı "Bence hazır değilsin, Uzay." Gözüyle aynayı işaret etti "Aynaya dön bakalım ne eksikmiş?" Gözlerimi devirdiğimde ısrarla aynayı işaret ediyordu. Sağ tarafa döndüğümde aynadaki suretimle karşılaştım. Gür kahve rengi saçlarım dağınık olsa da hoş gözüküyordu. Badem şekilli gri renkli gözlerimin altı çökmüştü. Gece uyumadan önce düşünmeye çok zaman harcadığımdan geç uykuya dalıyordum. O yüzden sabah kalktığımda çoğu zaman göz altlarım böyle oluyordu. Kalkık buruna ve dolgun dudaklara sahiptim. Yeni kestirdiğim sakallarımın izleri belirginleşmişti. Boynum uzun, omuzlarım ise genişti. Vücudum fazla atletik görünüme sahip olmasa da omuzlarımın genişliği farklı hava katıyordu. Tabii bunda ara sıra gittiğim sporun da payı az değildi.

"Sana aynaya bakarak kendine tekrar tekrar aşık ol demedim, Uzay! Kiko glossun ucuz muadilini bulmuş Pelinsu'dan farkın yok şu an!" Afallayarak ona döndüğümde burnundan soluyordu. Sorarcasına baktığımda derinden nefes aldı.

"Diş macunu reklamının yeni yüzü sen değilsin diyorum. Eksik olan şey üzerine alman gereken ceketti diyorum. Kendini süzmene gerek yoktu diyorum, Uzay!" Yüksek oktavlı sesi kulağımı deldiği için yüzümü buruşturmadan edemedim.

"Kulağım intihar etti, Pelin!" Gözlerini devirerek kollarını göğsünde toplayıp tek ayağı ile ritim tutmaya başladı.

"Ay Uzay, bu kadar süslü olduğunu tahmin etmiyordum. Ceketini alsan da çıksak mı?!" Tekrar kulak zarımı patlatacak desibelde konuştuğunda sıkıntıyla yüzümü sıvazladım.

"Pelin!" Dişlerimin arasından konuşarak zoraki şekilde sırıttım "Kulağım, Pelin!"

.....

"Uzay, şu tavşana baksana! Onu da çekelim!" Coşkulu sesi ile bağırdığında pamuk gibi bembeyaz küçük tavşan kaçarak gözden kayboldu. Bu Pelin yüzünden kaçarak canını kurtaran kaçıncı tavşan ve ya canlıydı sayısını hatırlamıyordum bile. Üç saatten fazla bir süredir Zefir'in en büyük ormanındaydık. İda ormanı.

Eylül /Kısa hikayeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin