16 Eylül

47 33 10
                                    





"Anne, geleceğim tarihi daha net olarak belirlemedim." Sıkıntıyla nefesimi vererek karşı tarafın faydasız ikna cümlelerini dinliyordum. Bir kaç gündür geri dönmem için sürekli ikisi de dil döküyorlardı. Tatilimin uzun sürdüğünü düşünüyorlardı. Her zaman bana verilen sözü çiğnememe kuralını öğreten ebeveynlerim kendileri ile çelişiyorlardı. Çünkü üniversite başlayana kadar bana sonsuz izin süresi vermişlerdi. Şaşırtıcıydı. Galiba artık benim isteklerimi de dikkate almaları gerektiklerini dikkate almışlardı (!)

"Anne, ay sonuna kadar dönmeyi düşünmüyorum. Lütfen daha fazla ısrarcı olmayın. Kapatıyorum. İyi geceler!" Peş peşe söyleyeceklerimi sıraladıktan sonra konuşmasına izin vermeden telefonu kapattım. Saygısızca davrandığımın farkındaydım. Ama çok değil, bazı konularda onlar da bana karşı anlayışlı olsalar ne kaybederler ki?!

Telefonumun ekranını kapatmadan önce aklıma gelen fikirle dudaklarım yana kıvrıldı. Uçlarına bulaşmış heyecanla parmaklarım ona mesaj yazmak için aceleyle hareket etti. Pelin'e

Dilek kanalında yaşanan büyülü anı unutamıyordum. Ama unutamadığım en önemli detay kalbimin kontrol edemediğim ritmiydi. İçimdekileri dile getirmeden önce tereddütlüydüm. Fakat deli cesaretiyle tüm tereddütlerimi kenara fırlattım. Söylediğim cümleler benden bağımsız olarak dudaklarımdan çıkmıştı. En yalın haliyle. Söylediklerimden bir gram bile pişman değildim. Çünkü olması gereken buydu. Çünkü eski Uzay bunu yapardı. Hislerini dile getirmekten çekinmezdi. Kalbini dinlerdi.

Cümlelerimin onu rahatsız ettiğine dair en ufak bir emare sezmemiştim. İlk başta şaşırsa da daha sonra verdiği ilk tepki gülümsemek olmuştu. Beni itmemişti, aksine sıkı sıkı tutunmuştu.

Odalarımız karşılıklı olsa da bugün hiç denk gelmemiştik. Telefonda konuşup mesajlaştığımız için arkadaşları ile planları olduğundan bahsetmiş en kısa zamanda bana uğrayacağını söylemişti. Kısa süre uzak kalmamıza rağmen onunla vakit geçirmeyi özlüyordum. Ah Pelin, o kadar güzel anılarımız var ki sana bu kadar bağlanmaktan korkmam bile söz konusu olamıyor.

Gülümseyerek ismine tıkladım

Ben: Evde misin?

💛: Evet şimdi geldim. Bir sorun mu var?

Ben: Seni görmeye gele bilir miyim?

💛: Ben olsam sana gelme isteğimi bir cevabın insafına bırakmazdım :)

Ben: Bıraktığımı kim söyledi? :)

Ben: Kapının önündeyim 💛

Kapının aniden açılmasıyla heyecanlı bir çift kahve rengi göz görüş alanıma girdi. Dudaklarında silik bi tebessüm vardı. Saçlarını iki yandan örerek omuzlarından aşağı bırakmıştı. Üzerinde kalp yaka dizlerinin üzerinde biten sarı bir elbise vardı. Bu renk ona çok yakışmıştı! Dudaklarım beğeniyle aralandı "Sarı... yakışmış." Baştan aşağı süzdüğümde bakışlarım gözlerinde durdu. Utansa da belli etmiyordu.

"Teşekkür ederim." Omuzlarını kaldırıp indirirek gülümsedi "Sarı renkle uyum içerisinde olduğumu duymak iyi hissettirdi."

"Çok mu seversin sarıyı?" Hevesle salladı kafasını aşağı yukarı. Muzipçe gülümsedim "Buna kalp kalbi hisseder mi denir yoksa yaradanın ilerlememiz için çizdiği işaretler mi?" Sorgularcasına kaşlarını çattı.

"Rehberimde ismini sarı kalp simgesi ile kaydettiğimi söylesem çok mu abartmış olurum?" Kocaman gözleri mümkünmüş gibi daha da büyürken ben sinsi şekilde gülümsüyordum "Ya da benim de en sevdiğim rengin sarı olduğunu söylersem, daha da birleştirir mi bizi bu ortak nokta?" Yanaklarının kızarması utandığını ele veriyordu.

Eylül /Kısa hikayeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin