17 Aralık (Final)

89 32 50
                                    






Göğün bağrı yarılırmışcasına gürlemesi içimdeki kasvetin boyutunu giderek arttırıyordu. Bozuk olan hava akşam üzeri daha da bozulmuştu. Kış her anlamda kapıda olduğunu hissettiriyordu. Rüzgarın uğultulu sesi gök gürültüsüne karışınca insanın içi ürperiyordu.

Anlamını çözemediğim bir ağırlık vardı üzerimde. Dışarıdaki havadan daha kasvetliydi üstelik. Göğsüme bir beton gibi oturmuştu ve ağırlığı huzurumu bozuyordu. Boyutunun büyümesine neden olan elbette onun yokluğuydu. Pelin'in.

Yaklaşık on gündür ortada yoktu ve ben onu çok özlemiştim. Bir türlü olanlara anlam veremiyordum. Fakat emin olduğum net gerçek vardı; Benden bir şey saklıyordu. Kendisi istemediği süre de söylemeyeceği aşikardı.

Son zamanlarda gördüğüm Pelin, ilk tanıdığım kişi değildi. Solgundu, konuşturmadığın sürece konuşmuyordu, sessizdi, neşesi kaybolmuştu. Her şey bir anda olmuştu ve ben hala nedenini çözemediğim için delirmek üzereydim.

Son buluşmamızda zor olsa da bunun benden soğuması ile ilgili olduğunu sorduğumda keskin bir dille reddetmişti. Hatta öyle bi sinirlenmişti ki bunu söylediğim, bunu düşüne bildiğim için. Kendini tutamamış, göz pınarlarından yaşlar yağmur misâli süzülmüştü. Yaptığımdan o kadar pişman olmuştum ki bunun için hala kendimi affedemiyorum. Amacım kesinlikle onu incitmek değildi. Ben sadece ne olup bittiğini anlamaya, çözmeye çalışıyordum.

Ortadan kaybolduğundan beri az önce ilk kez benimle iletişime geçmişti. Bana yıl gibi gelen bu kaç günde ondan haber alamamak sanki elimi ayağımı kesmişti. Birilerinden haber almak umuduyla ulaşıyordum fakat kısa sürede tüm umudum tuzla buz oluyordu. Helin'e ulaşamıyordum. Ateş'e de sorduğumda haber alamadığını ve kendisinin de çok endişelendiğini söylenmişti. Ailesini tanısam da numaralarını alacak kadar bir samimiyet yoktu aramızda. Aklıma kötü senaryoları sokmamaya çalışsam canım yanarak da başına bir şey gele bileceğini bile düşünmüştüm. Fakat aldığım haberle çok şükür ki tüm korkularım kaybolmuştu.

Şimdi ise bekliyordum. Ailem şehirdışında olduğu için bu gece yalnızdım. Salonda tek başıma kanepede oturmuş, gözlerim televizyonda dikkatimi dağıtmaya çalışıyordum. Ama ne dikkatim, ne de kulağım televizyondanda değildi. Kapıdaydı. Pelin'in iyi olmadığını öğrenmiştim. Ne durumda olduğunu bilmediğim için içim içimi yiyordu.

Öte yandan kafamın içinde susmayan bir muhakeme vardı. Bir yanım "Kırgınsın." diyordu. Diğer yanım ise "Kırılmaya kıyamazsın." diyordu. "Haber vermeden gitmesi seni sandığın kadar önemsemediğini gösteriyor." diyor bir yanım. Diğer yanım ise "Bir nedeni olmasa, yapmazdı bunları." diyor. Bir tarafım omuzlarımın çökmesine neden oluyor. "Ne kadar tanıyorsun ki onu?" Anlamak için sürenin önemi yok, peki ya tanımak? Aşık olmak için sürenin önemi yok, peki ya tanımak? İşte bu sorunun cevabını bulmamak için kafamdaki sesleri susturmak istiyordum. İnmemeliydi kuytu köşelere. Çünkü Pelin kırgınlığımdan ağır basıyordu.

Yokluğunda anlamıştım özlem duygusunun nefes boruna tıkandığında nefes alamadığını. Onunsuzluk anlatmıştı bana "yapmak içimden gelmiyor" cümlesinin anlamını. Pelin öğretmişti bana, bir köşeye attığın kendinden daha çok başka biri için endişeden kalbinin sıkışmasını. Yokluğu ile sınayarak, öğretmişti onlarca kez eski mesajları tekrar tekrar okumanın anlamını. Çok güzel anlatmıştı anıların önemini.

Hissettiklerimin anlamının üç harfden oluşan kavram olup olmadığını gerçekten bilmiyordum. Ama onun da dediği gibi aramızdaki bağın büyüklüğünü görmezden gelmek haksızlık olurdu.

Eylül /Kısa hikayeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin