2 Ekim

43 30 4
                                    





Kollarını göğsünde birleştirmiş gülümseyerek yanına varmamı bekliyordu. Açık bırakmasına alışık olduğum kumral saçlarını balık sırtı örmüştü. Yüzünde hafif bir makyaj vardı. Beyaz eteğinin siyah üstünü deri ceketi kapatıyordu. Boyunun uzun gözükmesine yardımcı olacak açık kahve renkli yüksek topuklu bot giymişti.

Yanına vardığımda baştan aşağı süzdü beni. Dudakları davetkar şekilde yana kıvrıldı "Haberimiz olmadan çift kombini yapmamız şaka mı?!"

Gözlerimi devirdim çünkü söylediğinin bir kısmı gerçeği yansıtmıyordu "Ne giyeceğimi elli defa sordun, Pelin. Haberimiz olmadığı konusunda emin miyiz?" Dudaklarım alayla yana kıvrılınca bana öldürecek gibi bakıyordu. Haberimiz olmadığı kısmı doğruyu yansıtmasa da uyumlu giymiş olduğumuz konusunda haklıydı. Dağınık olmasına alıştığım kahve rengi saçlarımı özenle yukarı doğru kaldırmıştım. Altıma giydiğim siyah kot pantolonumu, deri ceketimin altında kalan beyaz uzun kollu tişörtüm ile tamamlamıştım.

"Bugün doğum günün olduğu için gıcıklıklarına tahammül etmeyi göze alıyorum." Kınayıcı bakışları kaybolurken dudakları yana kıvrıldı. Aradaki küçük mesafeyi kapatarak kollarını boynuma doladı. Ellerim kısa sürede bel boşluğunda kendi yerini aldı. Derinden nefes aldığında tenimde karıncalanma baş kaldırdı "Mis gibi kokuyorsun." Boynuma naif bir öpücük bırakması midemde yanma hissine neden oldu. Küçük dokunuşları bile damarlarımda kanın hızlanmasına neden oluyordu.

Hayran bakışlarımın altında geriye çekilse de bir eli sağ elime kapandı "Hazır mısın?" Kaşlarımı çattım sorgularcasına.

"Bize seyahat etmeye."

Yine anlamaz şekilde baktığımda sıcak şekilde gülümsedi "Gel benimle." Elimden tuttuğunda arkasından çekiştirmeye başladı. Şehirin sakin noktalarından birindeydik. Konum attığında tereddüt edip tonlarca soru sorsam da buraya gelene kadar hepsini cevapsız bırakmıştı. Olduğumuz konum kırsal bir alandı. Belirli aralıklarla bir birinden farklı, yaprakları sararmaya yüz tutmuş ağaçlar dikilmişti. Karşımızda iki katlı ahşap bir yapı vardı. İlk önce oraya gideceğimizi düşünsem de yanılmıştım. Ahşap evin olduğu yerden sağa, farklı tarafa doğru ilerliyorduk.

Yaklaşık beş dakikanın sonunda tek katlı, içi gözükmeyen, yüzeyi cam olan kare bir yapının önünde durmuştuk. Kulağımıza kuş ve yapay şelalenin bir birine karışmış sesi doluyordu. Yapay gölün aksine şelale ışıklarla süslendirilmişti. Arkasında ışıklarla gökkuşağı efekti verilmişti. Ağaçların üzerindeki ışıklar yılbaşı ağacını anımsatıyordu.

Şeffaf yapının önüne varmamızla yapının yüzeyi ışıklarla renklenmeye başladı. Bir kaç saniye içerisinde sarı renge boyanan kapalı kitap kapağı görüntüsü belirdi yüzeyde. Kapağın üzerine teker teker harfler dizilmeye başladı. Ta ki beş harf kapakta yerini bulana kadar. Eylül.

Şaşkınlıkla Pelin'e döndüğümde onun bakışlarının zaten bende olduğunu gördüm. Merakla ne tepki vereceğimi izliyordu. Dudaklarımı aralayıp bir şey söylemek istesem de o kadar afallamıştım ki tek kelime edemedim. Heyecanlı şekilde eli ile karşıyı işaret etti.

Işıklarla görüntü değiştiğinde kitabın kapağı aralandı ve ilk sayfa çevrildi. Açılan sayfada küçük boyutta iki sembol vardı. Sarı lale ve sapının ortasına gelecek fotoğraf karesi belirdi. Benim sahilde oturup şiir okurken Pelin'in gizlice çektiği fotoğraf karesi. Gri gözlerimin ön planda olduğu fotoğraf karesi.

Ağzım bir miktar açık şekilde karşımdaki görüntüleri izliyordum. Aniden sayfa ortadan ayrılırmışcasına oldu ve yarıktan kapı belirmeye başladı. Görüntü netleştiğinde aralandı ve içeriden göz kamaştırıcı ışık belirdi. İçeriyi görmemizi engelleyen bir ışıktı.

Eylül /Kısa hikayeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin