3. Bölüm (IV. Kısım)

29 20 2
                                    

Bölüm müziği - Unstoppable (Sia)

Selamlarrr <3 <3
Biliyorum yine arayı çok açtım😔😔
Ama bayramdan dolayı bölüm yazmak için fırsat bulamadımm
Çok fena bir yerde kesmiştim o yüzden konuşmayı fazla uzatmayacağım☺️

Hazırsak,
Fırtına gibi bir bölüm karşınızda ❤️
Keyifli okumalar dilerimmm ❣️❣️☺️☺️

Hazırsak,Fırtına gibi bir bölüm karşınızda ❤️Keyifli okumalar dilerimmm ❣️❣️☺️☺️

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

~DEĞİŞİM - 4. Kısım~

(...)

- Sende öyle bir yürek yok Berat! Sen ancak yanında biri olunca güçlüsün. Hem bildiğin tek yol da hayvanlar gibi dalaşmak! Büyü artık!
Kenan'ın deli cesaretiyle söylediği sözden sonra Berat Kenan'ın yüzüne sert bir yumruk indirdi. Kenan geriye doğru iki adım atıp dengesini sağlamaya çalıştı. Bir yandan da Berat'ın vurduğu yeri eliyle ovuşturuyordu. Kendini hızlıca toparladı ve ona öfkeyle bakan Berat ile göz göze geldi. Şimdi ikisinin de gözleri ateş saçıyor, ikisi de öfkelerini birbirlerinden çıkartmak istiyordu. Ama Kenan kendini tutmaya çalışıyor, oradan uzaklaşmanın bir yolunu arıyordu. Bunun sebebi Berat'tan değil babasından korkmasıydı. Ne var ki Berat hiçbir şeyi umursamayıp sadece ilk görüşünden beri kuzucuk dediği bu çocuğun baş kaldırmasına olan tahammülsüzlüğüne odaklanmıştı. Çok geçmeden Berat ikinci hamlesini yapmaya yeltendi. Berat'ın yanındaki iki kişi olanları izlemekle yetinirken şans eseri oradan geçen Efe ve Asil koşarak araya girdi. Böylece Kenan'ın karşılık vermek için beklediği yumruk havada kalmış oldu. Bu, Berat'tan intikamını alma fırsatını kaçırmasına sebep olsa da bir kavgadan sıyrılmasını sağlamıştı. Efe Berat'ın iki kolunu tutarken Asil Kenan'ı uzaklaştırıyordu. Kenan ellerini havaya kaldırarak bir şey yapmayacağını anlattı. Sonra Efe ve Berat'ı izlemeye başladı. Berat Efe'den korkuyordu. Çünkü Kenan'a bulaşarak onu çok sinirlendirdiğini biliyordu. Kenan'ın karşısında aslan, Efe'nin yanında kedi oluvermişti. Kenan onlardan gelen sesleri duydu:
- Kaç kere daha diyeceğiz l*n sana bu çocuktan uzak dur diye? Bana söyle derdini şimdi! Gücün bir tek el kadar çocuğa mı yetiyor?! Sen nasıl erkeksin oğlum?!
- Abi ben biraz korkutup-
- Kes! Zırvaların sende kalsın! Geç, özür dile, bir daha da gözüm görmesin seni! Yürü!
Efe Berat'ı omzundan tutarak Kenan'ın yanına götürdü. Berat oldukça rahatsız görünüyordu. Efe omzunu hafifçe sıkınca zoraki duyulan bir sesle "özür dilerim" dedi. Efe sert bir sesle "duymadım!" deyince Berat Kenan'a gıcık olmuş, sert ve sinirli bir bakış attı. Sonra burnundan bir nefes verdi ve daha yüksek sesle "özür dilerim" dedi. Efe omzunu bıraktı ve arkasındaki çocuklara gitmelerini söylemek için oraya yöneldi. Asıl de onu takip etti. Beratsa Kenan'a doğru yürümeye başladı. Efe'nin dikkatinin dağılmasını fırsat bilip aniden kulağına "yarın parkta saat birde!" diye fısıldadı. Sonra Kenan'ın cebindeki paketi aldı ve hızla yürümeye devam etti. Kenan "seni var ya!" deyip atılacak oldu. Ama Asil hızlıca yanına gidip onu tuttu. Kenan öfkeyle kurtulmaya çalışırken bir yandan da "onu yakalamamız lazım! Hediyemi aldı! Bilekliği aldı!" diyerek durumu anlatmaya çalışıyordu. Ama Asil onu bıraktığında Berat çoktan gözden kaybolmuştu. Kenan peşinden koşsa da yetişemedi. Bu kez hem üzgün hem öfkeli hem de ikilemdeydi. O bilrilekliği geri alması şarttı. O Aren'in doğum günü hediyesiydi. Eğer eli boş giderse Aren çok üzülürdü ve yeni bir hediye alacak parası kalmamıştı. Ama Berat'la kavga etmemesi de gerekiyordu. Yeni taşındıkları evin yerini bilseydi bu işten kolayca sıyrılabilirdi. Ama şimdi eli kolu bağlıydı işte.
Ne yapacağını bilemez halde Efe ve Asil ile birlikte eve döndü. Ali henüz gelmemişti ve Eylül yemek hazırlıyordu. Üzgün ve düşünceli bir yüz ifadesiyle odasına girdi. Önceleri Aren'e hediye almazdı. Onun yerine babasının aldığı şeyi verir ve onunla yetinirdi. Ama babası bu sene ona hediye vermeyeceğini, eğer kardeşine hediye vermek istiyorsa kendi harçlığıyla alması gerektiğini söylemişti. O da her ay aldığı harçlığının tamamını harcamak yerine bir kısmını kenara koyup Aren için biriktirmişti. Ama şimdi her zaman olduğu gibi Berat hevesini kursağında bırakmıştı. Peki ya bu sene Aren'e hediye vermese? Çok mu üzülürdü? Evet, tabi ki üzülürdü. Hem... O mavi çiçekli bilekliği çok severdi kesin. Onun o mutluluğunu görmek için neler vermezdi ki? Bu böyle olmayacaktı. O bilekliği geri alacaktı. Ama bunu kavgaya bulaşmadan yapması mümkün değildi. Buna mecburdu! Babası ona çok kızacak da olsa hem Berat'a haddini bildirmek hem de Aren'in hediyesini geri almak için bunu yapacaktı! Bu sefer kaybeden olmayacaktı!
Düşüncelerinden sıyrıldığında birinin kapıyı kapattığını fark etti. Pencereyi gören, yatağının yakınındaki babasının yaptığı ahşap çalışma masasında, önündeki kağıdı karalarken geleni görmek için arkasına döndü. Aren'i görünce yüzüne küçük bir tebessüm yerleşti. Aren de yanına bir sandalye çekip oturdu:
- Ne oldu abi? Neden üzgün üzgün geldin buraya? Bir şey mi oldu?
- Sayılır...
- Ne oldu? Yine o çocuğu mu gördün?
- Evet... Sen... Nasıl-
- Her canın sıkıldığında, somurttugunda veya dövüldüğünde bunun o çocukla bir ilgisi oluyor. Oradan anladım. Ne oldu peki?
- Buraya gelirken çarpıştık. Yine sinirimi bozdu ama bir şey yapmadım. Ama... Bana meydan okudu.
- Meydan okumak ne?
- Dövüşeceğiz. Teke tek...
- Ne?! Yine mi? Gitmeyeceksin değil mi?
- Gitmek zorundayım.
- Abi, babam sana çok kızar! O çocuk yine canını yakar.
- Biliyorum Aren. Ama benim için çok değerli bir şeyi aldı. Onu geri almam gerek.
- Ama abi-
- Lütfen Aren, üstüme gelme. Sen... Boş ver. Git oyuncaklarınla oyna. Hatta ben de geleyim. Hadi-
- Abi-
- Hadi Aren, konuşmak istemiyorum.
- Abi! Dinle! Bir şey isteyeceğim. Bir doyum günü hediyesi...
- Ne-neymiş o?
- Yarın seni yine o hâle getirmesine izin vermeyeceksin! Sakın! Bunu benim için yapacaksın! Benim için buna engel olacaksın! Söz mü?
- A-Aren...
- Söz mü?!
- Söz.
- Hadi içeri gidelim. Üzüm çay içmek için bizi bekliyor.
- Dur bi', bak bakayım bana... - ellerini tuttu, dizlerinin üzerine çöktü ve gözlerine hayranlıkla baktı - sen... Ne çabuk büyümüşsün böyle...
- E abi, yarın benim doyum günüm! Hahaha...
- İyi ki doğdun Aren. İyi ki varsın.
- Abi! Onu yarın diyeceksin!
- Hahaha... Doğru söylüyorsun. Hadi, gidelim.
Kenan ayağa kalktı, Aren'in elini tuttu ve Üzüm'le, Aren'in oyuncak bebeği, çay içmek üzere içeri gittiler. Kenan'ın içi hâlâ sıkıntılı olsa da artık kararından daha emin olmuştu. Üstelik artık yapması gereken bir şey daha vardı: Aren'e verdiği sözü tutmalıydı. Daha yedi yaşında olmasına rağmen abisinin üzüntüsünü görüp moral vermeye çalışan bu güzel ruha ne yapsa azdı aslında. Bu yüzden en azından bu kadarını başarması gerekiyordu.
Gün bitti, gece geçti, saatler tükendi. O an gelip çatmışken Kenan endişe dolu bir heyecanla parka gidiyordu. Kalbi bir saniye olsun hızlanmayı bırakmıyor, ayakları ona itaat etmiyordu. Bir yanı hızlıca olsun bitsin derdindeyken diğer yanı bir kaçış aramaya devam ediyordu. Farkına bile varmadan parka varmıştı. Kararsızlıkla etrafına bakındı. Ama ne Berat'tan ne de arkadaşlarından eser yoktu. Saate baktı. Neredeyse bir buçuk olmuştu. Acaba gelmeyeceğini düşünüp gitmişler miydi? Böyle olmamalıydı! Bileklik hâlâ ondayken hiçbir yere gidemezdi! Hem onun gözünde korkak durumuna düşmek de istemiyordu. "Hadi Berat" dedi içten içe " bir kez olsun gel ve işe yara!"
Belki iki belki üç saniye sonra Berat ondan emir almış gibi geliverdi. Tabi ondan bekleneceği gibi bir orduyla. Yalnız gelecekti, yalnız gelmeliydi! Hâlbuki Berat öyle bir şey dememişti. Sadece gel demişti. Ah, bir kurnazlık yapacağını tahmin etmeliydi! Bir şey yapmalıydı. Bu kadar kişiyle baş edemezdi! Kimse bir ayda bu kadar güçlenemezdi. Bu kadar kişi Mete'yi bile terletirdi! Kenan ne yapacağını da ne hissedeceğini de bilmiyordu. Öfkeliydi ama korkuyordu da. Kaçmak istiyordu ama kalmalıydı da. Yine bir ikilemde kıvranırken düşünceleri bölündü:
- Kimler gelmiş? Bizim korkak kuzucuk karşıma çıkacak kadar cesaretliymiş demek!
- Senin gibi bir korkağın karşısına bir bebek bile çıkar! Benden bu kadar korkuyor musun gerçekten?
- Ne zırvalıyorsun sen be! Ne korkması?!
- Korkmasan yanında bu kadar kişiyle gelmezdin! Benimle tek başına karşılaşacak cesaretin de gücün de yok senin!
- Haha... Asıl sen korkma, onlar karışmayacak. Sadece izleyiciler. Yüzünü nasıl dağıtacağımı görsünler diye getirdim, değil mi çocuklar?
- Başla! Başla!
- Bileklik nerede?!
- Aa, onu tamamen unutmuşum. Evde kaldı, üzgünüm!
- Seni aşağılık-
- Hahaha... Tamam tamam, korkma. Cebimde bilekliğin. Hastane ziyaretine geldiğimizde veririm artık.
- Seni va-
- Başla! Başla!
- Başla! Başla!

KANATLI GECE - Son IşıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin