2. Bölüm (IV. Kısım)

52 26 1
                                    

Bölüm müziği - Yes to Haven (Lana Del Rey)

Tekrardan selamlar <3 <3
Nasılsınız?
Umuyorum ki hayatınızda her şey aydınlıktır<3
Karanlıkta kalanlar da kendilerini üzmesin, her karanlık bir gün ışık alır, en sonsuzu bile ;)
Bu gün yani 18 Mayıs'ta Kenan'ı tanımamızın üstünden tam bir ay geçti. Buraya kadar en başta varız deyip yolumuzda bizi yalnız bırakmayan herkese yıldızların milyon katı kadar teşekkür ediyorum ✨✨✨✨❤️❤️❤️❤️ 
Yeriniz benim için bambaşka 🥺 Hepiniz iyi ki varsınız ❤️❤️ 😍

Hazırsak,
Yavru kurt bölümü son kısmıyla karşınızda :')
Keyifli okumalar dilerimmm ❤️

~ YAVRUKURT - 4. Kısım

   Gözlerini istemsizce açtı. Uyku onu kendinden uzaklaştırmak için, o ise uykunun kollarında kalmak için uğraşıyordu. Ama yapamıyordu. Aslında biliyordu, uyumak da çözüm değildi. Uyumak da onun içini rahatlatmayacaktı. Kanepede sırt üstü döndü ve tavanı izlemeye başladı. Yapabileceği başka bir şey yoktu çünkü. Nefes almak bile canını yakarken, gözünü her kırpışında o yüzleri, o gözleri görüp kalbi sızlarken yaşıyor denebilir miydi ona? Tek yaptığının var olmak olmasını kim nasıl eleştirirdi? Gözle görünmese de her hücresini geceden daha karanlık bir siyaha hapseden o acı verici zincirleri bilmeyenler ona tek laf edebilir miydi? Yapabilir sandıkları hiçbir şeyi yapamazdı. Çünkü hiçliği hissetmek buydu; her şeyi yapabilecekken hiçbir şeyi yapamamak...
    Bakışları tavanda dolaşırken aklına birdenbire adından daha iyi bildiği dizeler geldi. Zamanında ona ait olmayan ama artık ondan başkasının ağzında yer bulamayan o dörtlüğü gördü sanki gözüne takılan bembeyaz desenlerde. Gözlerini kapatıp kendi karanlığında okudu dizeleri. Dudakları ondan habersiz fısıldadı bu güzelliği dünyaya tekrardan, belki de son kez:
"Yanıma gel, unut dünyayı.
'İyiyim' de, aydınlat yolları.
Tut elimi, sustur toprağı.
İhtiyacım var, sar yaramı..."
~~~

   Yemekten sonra Kenan tekrar yatağına oturdu. Saat yedi buçuktu. Mete ve Kenan D. yemekten hemen sonra dışarı çıkmış, Asel masayı tek başına toplamak zorunda kalmıştı. Ona yardım etmek istese de elinden gelen bir şey yoktu. Yaraları git gide iyileşse de kendini henüz o kadar toparlayamamıştı.
   Yemekte ve hatta geldiğinden beri konuştukları konu hâlâ aklında dönüp dururken bu kez kafasını meşgul eden başka bir şey daha vardı: Eve babasından önce gitmesi imkansızdı. Akşam ezanına en fazla yarım saat vardı ve Mete'nin ailesine haber vermiş olmasının çok etkili olacağını düşünmüyordu. Eve gittiğinde onu güzel bir azar bekliyor olacaktı.
   Sıkıntıyla iç çekti ve örtüye dalmış bakışlarını etrafta dolaştırdı. Sonra gözü yine aynı koltukta oturarak kendisini izleyen Asel'i buldu. Oldukça dalgın görünüyordu. Yorgun olduğu her halinden belliydi. Kenan gülümseyerek:
- Dalgınsın, uykun mu geldi?
- Ne? He... Hayır.
- Babanlar nereye gitti?
- Onlar çıkar arada böyle, gezer gelirler. Özledin mi?
- Haha... Hayır.
- Düşünceli gözüküyorsun.
- Evet, şu ana kadar çoktan eve gitmeliydim, onu düşünüyorum.
- Ama gidemezsin ki. Daha yaraların iyileşmedi. Nasıl yürüyeceksin?
- Biliyorum... Ama bunu bir de bizimkilere söyle.
- Bir şey olmaz, açıklarlar durumu. Kenan Abi veya babam seninle gelir. Hem zaten babanlara haber verdiler, değil mi?
- Evet, haklısın...
- Ama sanki aklında başka bir şey daha var gibi. Söyle hadi.
- Sadece... Hâlâ babanın söylediklerini düşünüyorum. Eğer o gelmese şu an muhtemelen hastanede kıvranıyor olurdum. Ve alçılı olan sadece kolum olmazdı. Ben bu kadar güçsüzken yetenekli olduğumu nasıl söyleyebilir?
- Evet, haklısın. Babam gelmese muhtemelen sakat kalırdın. O çocuklarla asla başa çıkamazdın.
- Aynen...
- Ama bu senin güçsüz veya yeteneksiz olduğun anlamına gelmez. Hem babam sana 'kurt' demedi 'yavrukurt' dedi. Bu da onun "Senden adam olur." deme şekli. Babam hep "Kurtlar güçlü ama zeki hayvanlardır. Avlarına her zaman ölümüne saldırmazlar, geri çekilmeleri de gerekir." der. Bu yüzden 'yavrukurt' bazen geri çekilmen gerekir ve bu güçsüzlük değil zekiliktir.
- Moral veren konuşma yapmakta çok iyisin. Ve teşekkürler, bana inandığın için.
- Haha, rica ederim. Ama kendini bir daha bu kadar zayıf görme. Kendine güven. Biz sana inanıyoruz, sen de kendine inan bozuk plak.
- Haha... Anlaştık. Bak ne diyeceğim, benden bir şey istesene.
- Haha... Tamam. Ne olursa mı?
- Ne olursa!
- Ee, o zaman... Çok susadım, mutfaktan bir bardak su getirsene.
- Tabi. Gidene kadar başka bir yerimi kırmazsam beş dakikaya geliyor!
   Kenan ciddi ciddi ayağa kalkmaya çalışınca Asel şaşkınlıkla yanına fırladı:
- Ne yapıyorsun?!
- Sana su getiriyorum.
- Sen delisin!
- Bir şey iste dedim, su istedin. Ne yapmamı bekliyordun?
- Gülmeni.
- Mutfağa gidebilirim, yaralarım iyileşmeye başladı.
- Tabi canım, hem de ne "iyileşme"! Bir gün bile olmadan eski haline dönmüşsündür kim bilir!
- Sayılır. Şimdi, ben sağ elimle duvara tutunacağım, sen de düşersem beni tutacaksın, tamam mı?
- Hayır. Bunu benden tekrar isteme- Dikkat et!
- Ben istemiyorum ki, sen yapıyorsun.
- İkinci sakatlığının sebebi ben olacağım.
- Hahaha... Anlaştık.
   Kenan'ın gülen yüzüne ciddiyetle bakmaya çalışan Asel bir yandan Kenan'ın yürümesine yardım ediyor bir yandan da sinir bozukluğuyla gülümsüyordu. Birlikte mutfağa girdiler. Asel Kenan'a bir bardak uzattı ve Kenan tezgaha yaslanarak su doldurup Asel'e verdi. İkisi de gülümsüyordu:
- İşte, suyunu getirdim.
- Teşekkürler. Hayatımda içtiğim en meşakkatli ve anlamlı su oldu. Bunu uzun süre unutamayacağım.
- Tabi ki, benim getirdiğim sular unutulmazdır.
- Hahaha, kesinlikle!
- Evet, sıradaki istek!
- Koltuğa oturman.
- Hay hay! Ama yine yardım etmen gerekecek.
- Tamam, yavaş...
   Asel Kenan'a yardım ederek koltuğa oturmasını sağladı ve hemen sonra yanına oturdu. Kenan gülümseyerek:
- Bir hakkın daha kaldı. Ama bu sefer bir yere gitmem gerekmesin.
- Haklarımın sınırlı olduğunu söyleseydin farklı şeyler isterdim.
- Bana bir şeyler yaptırmayı çok sevdin sanırım.
- Haha... Çok mu belli?
- Hadi, son isteğini de söyle.
- Tamam. Iıı... Şiir sever misin?
- Evet, çok severim. Neden sordun?
- Bir şiir var. Ben yazdım ama... Başlığını bir türlü bulamıyorum. Çok güzel değil ama... Bilmiyorum belki de okutmamalı-
- Okumak istiyorum! Lütfen, iyiyse de kötüyse de çok merak ettim!
- Ama...
- Hadi, lütfen...
- Tamam ama... Kötüyse söyle tamam mı?
- Tamam, söylerim!
   Asel kararsızlıkla elini siyah hırkasının cebine götürüp sarıya çalan beyaz renkte, katlanmış bir kağıt çıkarttı. Bir süre kendi içindeki ikilemi çözmeye çalışır gibi iki elinin arasında dörde katlanmış kağıdı döndürdü ve derin bir nefes alarak Kenan'a uzattı. Kenan kağıdı aldı ve nazikçe açtı. Önünde başlık yeri birkaç kez yazılıp silinmekten kararmış üç dörtlük halinde bir şiir vardı. Birkaç saniye Asel'in el yazısının güzelliğini düşündükten sonra şiiri sesli bir şekilde okumaya başladı:

KANATLI GECE - Son IşıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin