2. Bölüm (Başlangıç)

61 18 55
                                    

Nazlı Hilal:

Dersim boştu ve kafeteryada oturmuş kahve içiyordum. Bildirim gelince mesaj kutumu açtım.

"Nazlı nerdesin?"
"Kafeteryadayım. Bir saatlik başum var."
"Tamam."
"Sen nerdesin?"
"Derse girmedim, Alaz ile birlikteyiz."
"Gelsene yanıma."
"Sence Alaz'ı yemek varken senin yanına gelir miyim?"

Random attım.
"Asla."
"Neyse aşko ben kapattım."
"Görüşürüz aşkom."
Telefonu kapattım.
"Aptal."

Elim saçlarıma gitti ve tek elimle arkaya atarak düzelttim. Yanaklarımı şişirdim.

Biliyorum biliyorum, iğrenç arkadaşlarım var. Önüne gelen insan ile dalga geçiyorlar. Fakat eğer bende onlarla birlikte dalga geçmezsem yarın olacak dalga konuları ben olurum ve bu sefer okuldaki ezik, çaresiz ucube ben olurum. Zayıf ve aciz olmanın etkisi işte.

Derin bir soluk vererek telefonuma döndüm. İnsan oğlu çok acımasız, keşke hepsi yok olsa. Bunun için ölmeye bile razıyım.

Birkaç posta baktım. Gerçekten ne kadar gereksizdik ya. Baktığım hiçbir post ne paylaşılmaya değer ne de düzgün şeylerdi. Tamam gördük sahte gülümsemenizi, hunharca harcadığınız ama kölesi olduğunuz paraları, gördük sırf yatağa atmak için takıldığınız ama içten içe sevmediğiniz sevgililerinizi, gördük kendinizden nefret ettiğiniz halde girdiğiniz dikkat çekici giysileri, abartılı ama trend makyajlarınızı...

Taktığınız maskelerden tiksinirken nasıl aşağılayıcı ifadeler takındığınızı bir bilseniz. Mutlu olamayınca başka insanların mutluluğuna ne de güzel sallıyorsunuz. Kendinizi tanımazken ne de güzel insanların kendisi olmasını engelliyorsunuz. Sesizce elinizde telefon, isimsiz hesaplardan ne de güzel sallıyorsunuz insanlara.

Hukuk bölümü sınavı için sinyal bozucu açmışlardı. Şebeke gidince internetim işe yaramaz oldu. Biraz selfie çektim. Sıkılarak eski mesajları okudum. Aradan yarım saat geçmişti. Hala sıkılıyordum.

Şarjımın yüzde beş olduğunu görünce ufak çaplı bir sinir krizi geçirdim. Dün gece şarja takmayı unutmuştum. Allah da benim belam versindi.

Tekrar yanaklarımı şişirerek arkama yaslandım. Maalesef uzun süredir benle olan bir bır alışkanlık. Her ne kadar Selena'daki Kıvılcım'a benzesem de bir türlü vazgeçemiyorum yanaklarımı şişirme alışkanlığımdan.

Son bir umutla çantamı kurcaladım. Yok, şarj cihazım yok. Gerçi olsa takabileceğim yer de yoktu. Arkama bir yere monteleyemeyeceğim gerçeğini düşünürsek. Aslında buraya bırakabilirdim sanırım.

Kafeteryada çalışan kişiler belliydi ama sanırım yine güvenmezdim.

Hayat bana güvensizliği öğretti. Kimseye güvenmem. Telefonumu emanet etmek mi? Asla!

Belki biraz telefon bağımlısı olabilirim ama biraz. Gerçi şu an astım ilacını kaybetmiş astım hastası gibi hissediyordum ama birazcık bağımlıyım ya.

Kafeteryanın içine göz attım. Kendi kendime eleştirebiliceğim kimse yoktu ya da dedikodu yapacak biri. Sadece üçlü bir erkek gurubu ve ders çalışan iki sevgili vardı. (Pardon resim çiziyorlarmiş.) Kafeteryada çalışan kişiler sanırım molaya çıkmıştı çünkü şu an görünürde sadece iki çalışan vardı. Normalde benim bildiğim dört çalışan vardı.

İsyan En Büyük Günahtır;Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin