"All the pretty stars shine for you, my love."
Hayatım oldukça karmaşık, biraz da gerçekdışı. Böyle olmasını ben mi istedim, benden izin alındı mı hatırlamıyorum ve işin komik taraflarından birisi de hala gerçekliğin ne olduğunu kavrayamamış olmam. Sıradan bir üniversiteliyim oysaki.Masamın üzerinde duran tarih kitabı, aynı sınıfı paylaştığım ve hiçbir şeyden haberi olmayan ucubeler, hepsine söyleyeceğim tek bir kelime bile benimle dalga geçmelerine ya da tımarhaneye kapanmama neden olacak, biliyorum. Yapabileceğim ve yapacağım bir şey yok zaten, o yüzden bu ihtimalleri yavaşça siliyorum aklımdan.
Bundan tam 6 ay önce, üniversiteye yeni geçmiş ve tarih okumak için can atan bir öğrenciyken sadece tanıştım seninle. Eşsiz ve farklı görünüşün, incecik belin, uzun bacakların. Aklımdan çıkaramadım seni, sanki uzun zamandır çektiğim bir ızdıraptın ve merhemi de sendeydi.
Hareketlerin çevik ve sessizdi, donuk bakışların, bir anlığına kırmızıya döndüğüne emin olduğum gözlerin vardı. Tüm sınıfı gözlerinle taradın ve benimle göz göze geldiğinde saliselik bile olsa bir şeyler değişti simanda. Kendimi kandırdım, yeni okulun ilk günü heyecanıdır sandım, meğerse ileride öğreneceğime göre her şey planlıymış.
Ellerin. Boynun. Dudakların. Nasıl tarif edeceğimi bilemediğim bir güzelliğin vardı, büyülenmiştim adeta. Büyülemiştin beni gözlerinle.
Beyaz boynunda izler bırakmak istedim, senin esmerlerime dişlerini sürteceğini bilmeden. Ben böyle birisi değildim ki, cinsel arzularını bu kadar derinden hisseden birisi olmamıştım hiç. Sadece bir bakışınla ne yapmıştın bana?
Kan kırmızısı dudakların. Dudaklarımla buluşturmak istiyordum seni, tadına bakmak, kanına karışmak istiyordum. Bana olan bakışlarındaki keskinlik ve eminlik, üzerimde kurduğun baskınlık beni uydurmam değildi. Hayır, bunlar ergen bir çocuğun ıslak rüyasından ibaret değildi. Dudakların kırmızı ve iriydi. Adem ve Havva'nın Tanrı ile arasını bozan o elma gibi.
Gözlerimin içine baktığında ikimizin birbirine bağlanacağını anlamıştım. Sen o soruyu sorana kadar.
"Tarihin en önemli konularından birisi olan vampirler hakkında ne düşünüyorsunuz? Sen." Ses tonun. Duymak için yalvaracağım, ağzından çıkan ufacık bir nida için bile kendimden fedakarlıklar edeceğim türden bir sesti bu. Herhangi bir insana ait olamayacak kadar güzel bir melodiydi bu, duydukça büyülendiğim.
Bakışların sınıftan bir çocuğa döndü ve yüzüne gelen saçların sallanacak şekilde kafanı çocuğa doğru salladın. O zaman kendime sinirlendim, şu an benim konuşmamı istiyor olabilirdin, ya da beni susturuyor olabilirdin.
"Geçmiş zamanlarda bile bu kadar korkulan ve önlem alınan bir türün gerçek olup olmadığını mı soruyorsunuz? Emin olun gerçek olmasalardı onlarca sivri diş sökülmez, sırf soluk tenliler diye insanların kalplerine hançerler saplanarak gömülmezlerdi. Onca demirlikli mezar boşa yapılmamıştır."
Yüzünde mimik oynamadı, en ufak bir kasın bile hareket etmedi ve benim tek dileğim senin dudaklarından ismimin dökülmesiydi. Hızlıca elimi kaldırdım dikkatini çekebilmek için, bakışların bana döndü ve yemin ederim ki dudaklarının yukarı kalktığını gördüm. Saliselik olan bu hareketin beni mutlu etse de hala gerçek olduğunu sanmıyordum.
Gözlerin gözlerimi buldu. Alnını kapatan saçların, solgun tenin ve kırmızı dudakların, kırmızı gözlerin odağı bendim şimdi. Gerildiğimi hissettim, kanım kaynıyormuş ve buharlaşıyormuş gibiydi. Gözlerinin içine baktığım her saniye başım dönüyor ve gözlerim kararıyordu.
Boğazımı temizledim, karşında detone olan bir ergen yerine güçlü durabilmek istiyordum. Kurduğum cümleler olasılıktan çok kesinlik ifade etmeliydi, dik durmalı ve gözlerimi kaçırmamalıydım.
"Vampirlerin olduğu düşüncesinin saçma olduğunu düşünüyorum. İnsan ırkı her zaman korkak, kendi sonunu kendi getiren ve kendi belasını kendi oluşturan bir ırk olmuştur. 'Demir korkuluklu mezarlar' dediğimiz şeyler aslında birer ayı kapanıydı. O zamanlar Avustralya'da meşhur olan büyük boz ayısı, vampirlerin olduğu düşüncesi ortaya çıkınca rağbetini kaybetti ve o dönemde ölen tüm insanlar için vampirlerin olduğu düşüncesi ortaya atıldı."
"Keskin dişler, ayı pençeleri tıpkı birer insan dişi kadar sivri, bir o kadar da derin izler bırakabilecek özellikledir. Ölen, ikiye bölünen, kafaları koparılan insanların gerçekten vampirler tarafından saldırıya uğradığına inanıyor musunuz? Melez bile olsa ırkı insanlıktan gelen hiçbir canlı başka bir insanı ikiye bölebilecek güçte değildir."
"Solgun ten, beyaz boz ayısının siyah olmasını bekleyemezsiniz değil mi? Dolunayın büyüsüne kapılan, vücutlarında ağır yaralar olan bilinçleri yarı kapalı olan insanların dediklerine inandılar ve onların sonunu getirecek dev bir ayı yerine vampirlere inandılar."
Kendimi fazla kaptırmıştım, işin içine el kol hareketleri katacak, karşımdaki kişinin kim olduğunu unutacak ve fark etmeden onu etkileyecek kadar. Nefes nefese kaldığımı fark ettiğimde ellerimi önümde birleştirerek soluklandım. Dilini ağzının içinde gezdirdin ve aç gözlerle bana baktın tekrar.
Bana attığın o bakış, senin için her şeyimi sunmama, seni bir alıcıymış gibi görmeme yetmişti bile.Heyecanla bekliyordum ne diyeceğini. Düşüncelerim sana saçma geldiği için mi gülüyordun yoksa benim hakkımda bir şeyi mi beğenmiştin?
"Vampirler hakkında bu kadar çok tezi çürütmen beni şaşırtmadı desem yalan olur. Dersten sonra bu konu hakkında tartışmaya ne dersin?"
Kulağımda yankılanan birkaç cümlen. Ellerimi titreten ve beni kaynar sulara atan. Nasıl hayır diyebilirdim ki sana, beynim hayır demeyi düşünse bile dudaklarım senin ağzından çıkan her şeye onay verirdi bile.
"O-olur." Kekeleyişime dudağının kenarıyla güldükten sonra çıktın sınıftan. Tüm günüm, Tanrı'ya yemin olsun ki tüm günüm seni düşünmekle geçti. İnce belinin etrafına dolanan bacaklarım, boyumdaki dudaklarını hayal ettim tüm gün boyunca. Kalbimin atışları her geçen derste daha da hızlanırken son derse girdim.
Kalbimin atış sesleri kulaklarımda yankılanıyordu, sadece yarım saat sonra yüzünü yakından inceleme fırsatı bulacak, belki de seninle bir yere oturup kahve içecektim. En azından ben öyle sanıp kendimi kandırıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cursed
FanfictionÜniversiteye yeni başlayan Jake, tarih ve mitolojik canlılar hakkında oldukça bilgili olan Profesör Sunghoon'a karşı güçlü bir çekim hisseder.