good in goodbye

346 49 15
                                    


"I would take a bullet for you just to prove my love, only to find out you are the one holding o gun."

"Elindeki her şeyi bırak ve hemen bize gel

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


"Elindeki her şeyi bırak ve hemen bize gel. Çok önemli bir şey konuşmamız lazım." Telefonun ucunda, telefonu derin bir nefes vererek yüzüme kapatan Jungwon'a içimden ufak bir küfür savurduktan sonra yarım saat içinde bize gelmiş olacağını bildiğim için hızlıca üzerimi değiştirdim.

İki katlı ama küçük evimizin üst katı tamamen bana aitti. Bu katta iki kişinin bile neredeyse sığamadığı bir mutfak, benim odam, odamın hemen karşısında da tuvalet vardı. Küçük olsa da kendime ait bir evim varmış gibi hissettiriyordu çünkü ailem bu kata nadiren uğrardı. Benden 9 yaş büyük olan abim Jiwoong da odasından fazla çıkmazdı.

Jiwoong üniversiteye gitmiyordu, onu çok uzun zamandır görmüyordum çünkü her zaman odasında takılır ve kapısını kilitlerdi. Nadiren ailece bir yerlere gittiğimizde aramızda çok fazla yaş farkı olmasına rağmen onun yaşını asla göstermeyişi yüzünden oldukça birbirimize benzetilirdik.

Boylarımız, kilolarımız, yüz hatlarımız ve ses tonlarımız birbirine çok benzetilirdi ama ne zaman birisi bundan bahsetse Jiwoong kulaklarını tıkayarak uzaklaşırdı. Küçükken bunu beni sevmediği için yaptığını düşünürdüm, hala böyle düşünüyorum ama alıştım sanırım.

Mutfağa gidip dolapların içinden çekirdek, cips ve içecek alıp kaselere doldurdum ve odama geri döndüm. Odamda konuştuğumuz şeyleri ailemin duymasını istemediğim için televizyonu açıp sesini yükselttim ve çalan kapıyı açmak için aşağı indim.

Tahmin ettiğim gibi Jungwon gelmişti ve onu hızlıca kolundan tutarak odama çıkardım. "Sırf sen aradın diye hemen geldim, eğer önemli bir şey y-"

"Ben birisinden hoşlanıyorum galiba." Göz bebekleri küçülürken aklına gelen isimleri az çok tahmin edebiliyordum. Şaşırmasının sebebi bu zamana kadar hiç kimseye karşı hoşlantı beslememem olmamdı. Sokakta görüp yakışıklı bulduğum insanlar vardı tabii, ama bunlar sadece saniyelik gerçekleşen şeylerdi.

Bu zamana kadar kimsenin ilgisini çekmek için özel bir şey yapmadığım için insanlar benden hoşlandıklarını söylediklerinde ne diyeceğimi bilemiyor, duygularıyla oynamamak için olabilecek en samimi şekilde özür dileyerek onları reddediyordum.

"Niki ve tayfası hariç herkese okeyim. Onlardan birisinden hoşlanıyorsan beni hayatından sil." Bir de bu vardı. Jungwon ve Niki'nin arasında asla bilmediğim ve sebebini anlamadığım bir gerginlik vardı ve Jungwon'un tek isteği üniversiteye geçtiğinde Niki'den kurtulmaktı.

Jungwon benden 2 yaş küçüktü ve bu yüzden 12. sınıfa yeni geçmişti. Her ne kadar benimle aynı üniversitede okumak istese de her gün Niki'nin yüzünü görmek istemediği için benim üniversitemi listesinden çıkarmak zorunda kalmıştı.

"Hayır, onun gibi insanlardam hoşlanmam zaten." Söylememi bekliyormuş gibi bakışlarını bana diktiğinde yanaklarımın kızardığını hissettim. Bakışlarımı önümdeki ellerime indirdim ve konuşmaya başladım.

"Ben, profesörümden hoşlanıyorum, galiba." Bakışlarımı yavaşça Jungwon'a çıkardığımda ilk önce şaşırmış olsa da şimdi güldüğünü fark ettim. Eliyle dizine vurarak kahkaha atmaya devam ettiğinde omzuna vurarak dizlerimi kendime çekerek kafamı eğdim. "Gülme ya!" Sesimdeki sitem ve üzgünlüğü anlamış olmalı ki birkaç garip mırıltıdan sonra gülmeyi kesti.

"Jake, lütfen bana 50 yaşında hacı sakallı bir adamdan hoşlandığını söyleme. Yaz dizilerindeki üniversiteli kızlara benziyorsun şu an." Alt dudağımı sarkıttım. Daha adını yeni öğrendiğim bir adama aşıktım ama en azından 28 yaşında olduğunu biliyordum.

"Böyle deyince biraz öyle geliyor kulağa ama gerçekten hoşlanıyorum. Adı Sunghoon ve 28 yaşında, dün okul çıkışında bana kahve ısmarladı, ayrıca babamı da tanıyormuş. Arkadaşlarıyla tanışmamı istiyor ama ben tek başıma gidemeyeceğim için senin de gelmeni istiyorum."

"Jake, nasıl yeni tanıştığın birisine bu kadar hızlı güvenebiliyorsun? Sadece öğretmenin diye hemen güvenip başına iş açmamalısın. Babanı tanıdığını söylemiş, gidip babana bu adam hakkında ne bildiğini sor. Aksi takdirde ne seni tek başına yollarım ne de seninle gelirim."

Neden bir anda çıkıştığını anlayamamıştım, son zamanlarda çok çabuk sinirleniyor ve kırıcı konuşuyordu ama küçüklükten beri arkadaş olduğumuz için karşılık vermek yerine sakin kalmaya çalışıyordum. Son zamanlarda yaptığım gibi sadece kafamı sallayarak karşılık verdim ve alt kata indim.

Babam çoğu zaman yurtdışında olurdu. Küçüklüğümden beri ya tek başıma ya da bakıcılarla büyümüştüm ama annem ve babam her zaman benim için vakit ayırır ve beni yalnız hissettirmezlerdi. Babamın nadiren evde olduğu bir zaman olduğu için hızlıca yanına gittim. Koltuğa oturmuş dizi izliyor ve annemle meyve yiyorlardı.

"Baba, sana bir soru sorabilir miyim?" Televizyondan çektiği gözlerini bana çevirerek gülümsedi. "Tabii ki oğlum." Alt dudağımı dişleyerek kalçamın kenarıyla koltuğa oturdum ve babama döndüm.

"Yeni tarih profesörümüz, Bay Park seni tanıdığını söyledi. Park Sunghoon adında birisini tanıyor musun?" Babamın gözleri büyüdüğünde annem diziyi durdurdu. İkisinin de beti benzi attığında neden bu kadar korktuklarını anlamamıştım.

"Hayır, ismi tanıdık gelmedi. Eminim isim benzerliği yüzünden karıştırmıştır o da." Kafamı salladım ve babamın kestiği elmalardan bir tanesini ağzıma atarak yukarı çıktım. Babam kesinlikle Sunghoon hakkında bir şeyler biliyordu, peki neden yalan söylemişti?

İçeri girdiğimde Jungwon telefonunu kapatarak yanına koydu ve bana döndü. "Tanıyor muymuş baban?" Kafamı salladım, tanıdığı çok barizdi. "Gelecek misin benimle şimdi, babam tanıdığını söyledi." Kafasını olumsuz anlamda salladı. Tanımadığım insanların yanında kendimi rahatsız hissediyorum, bence sen de gitmemelisin."

Çalan telefonunu aldı ve arayan kişiye bakarak telefonu sessize aldı. "Annem arıyor, sonra görüşürüz." Ayağa kalkıp beni odada yalnız bıraktığında bir işler karıştırdığını biliyordum. En yakın arkadaşım bana karşı dürüst olmuyordu ve aşk hayatım oldukça garipti.

Sunghoon'un arkadaşlarıyla tanışmayı çok istiyordum, daha birbirimizi yeni tanımış olmamıza rağmen babamın onun ismini duyduğundaki hareketleri, annemin endişeli tavırları ve Jungwon'un garip halleri beni Sunghoon'a daha çok itiyordu. Onların yanına tek başıma gidemezdim, Jungwon'la zaten gidemezdim. Parmaklarımı telefonumun ekranında gezdirdim ve bana yardım edebilecek tek kişiyi aradım.

CursedHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin